5053873217 [email protected]

İÇTİĞİNİZ SUYUN PH DEĞERİ NEDEN ÖNEMLİ?

Milliyet’in ekonomi yazarı Güngör Uras sağlık hakkında yazdığı yazılarla da halkı bilgilendirmeye devam ediyor. Uras, bugünkü köşe yazısında herkesin okuması gereken bir konuya değinerek sudaki PH değerlerini anlattı. İşte Uras’ın yazısı:

Ambalajlı (Cam veya plastik şişe veya damacanalarda satılan) su tüketimi giderek yaygınlaşıyor. Ambalajlı suların her birinin özelliği var. Aynı marka altında satılan ambalajlı sular eğer farklı kaynaklardan ambalajlanıyor ise onların özellikleri de farklı oluyor.

Suyun ana özellikleri sertlik derecesi ile pH ölçüsü. Okuyucularıma bu konularda derlediğim bilgileri aktarmak istiyorum

Suyun sertlik derecesi…

Yeryüzünden buharlaşarak bulutlarda depolanan sular yeryüzüne yağmur veya kar olarak dönerken atmosferdeki karbondioksidi çözer ve bir miktar asidik hale gelirler. Bu asidik yağmur suları kaya ve toprak katmanlarından geçerken bu defa da kayalardaki ve topraktaki kalsiyum karbonatı çözerler. İşte bu çözülmüş mineralleri taşıyan sulara sert su denilir.

Bir suyun sertlik derecesi sudaki kalsiyum karbonat miktarına bağlıdır. Su sadece kalsiyum karbonatı çözmez. Magnezyum sulfat, klorid, asit silisit tuzu ve demirden de etkilenir ve bu maddeleri taşır. Ancak, çözülmüş haldeki kalsiyum karbonat bir suyun sertliğine en fazla katkı yapan elementtir.

Sert sular sağlık açısından bir risk oluşturmazlar.

Eskiden halkımız suyun en fazla sertlik derecesi ile ilgilenirdi. Şişelerin etiketine sertlik derecesini yazmak zorunlu olmadığından, şimdilerde tüketici içtiği suyun sertliğini bilemiyor. (Bilgi için: Sabunu köpürtmeyen su sert sudur.) Bu işin uzmanlarının verdiğibilgiye göre, suların sertliği Alman, Fransız, İngiliz sertlik derecesi ve ppm gibi çeşitlibirimle tanımlanıyor. En yaygın kullanım Fr (Fransız Sertlik Derecesi) tanımı.

Bu tanıma göre 0.5 Fr çok yumuşak, 5-10 Fr yumuşak, 10-20 Fr orta sert, 20-30 Fr sert sudur. 30 Fr.den sonraki sulara çok sert su denilir. (Ambalajın üzerindeki yazıları okuyunuz. Bazı etiketlerde “Fr” işareti karşısında sertlik derecesini gösteren rakamlar olabiliyor.)

pH neden önemlidir?

Dr. İsmail Mert’ten öğrendiğime göre, pH bir çözeltinin asitik veya bazlık derecesini gösteren bir ölçü birimidir. Suyun pH değeri, hidrojen iyonlarının yoğunluğunu gösterir.

Sulu çözeltilere hidrojen iyonu verebilen maddelere “asitli maddeler”, sulu çözeltilere hidroksil iyonu verebilen maddelere de “bazik maddeler” denilir. Diğer bir ifade ile de hidrojen iyonu verebilen maddeler “asit”, hidroksil iyonu alabilen maddeler “baz” olarak adlandırılır.

Sulardaki pH yoğunluğu 1’den 14’e kadar rakamlarla ölçülür.

pH 7’de hidrojen ve hidroksil iyon düzeyi eşittir. pH 7’de su nötrdür.

Hidrojen iyonları artarsa suyun pH değeri düşer ve su asidik olur. Tam tersi, hidrojen iyonları arttığında pH değeri yükselir ve su alkali hale gelir.

İşte bunun için sudaki pH 7’nin aşağısı ise su asidik, pH 7’nin üzeri bazik sudur.

Türk standardına göre içme sularındaki pH değeri 4.5-9.5 arasında olmalıdır.

Yönetmeliğe göre, “Doğal Mineralli Sular”ın etiketine pH değerini yazma zorunluluğu yok. İnsani tüketim amaçlı kaynak suları ve içme suları etiketinde ise pH değerinin gösterilmesi gerekiyor.

Düşük pH’lı sular korozif oldukları ve bu özellikleri ile birtakım metalleri çözebildikleri için içilmemesi gereken sulardır.

Yüksek pH’lı sular özellikle mide rahatsızlığı olanlara ve diyet yapanlara tavsiye edilmektedir. Mide sorunu olanlarda asidite arttıkça, rahatsızlıklar artar.

Vücut, doğal olarak kanın pH’ının sürekli 7.35-7.45 aralığında kalmasına çalışır. Vücutta tüm metabolik işlemler dengeli bir pH’a bağlı olduğundan, “bazik” olan, yani pH’sı 7’den büyük olan suların tüketilmesi sağlığa yararlı sayılır.

Diyetle alınan gıdalarda asitlik artar, vücuttaki pH dengesi bozulur. İçilen suyun pH’sı ortalama 7.5 ve üzeri ise bu su vücuttaki pH’yı dengeleyebilmektedir.

Şişe sularının ve damacanalı suların tümünün etiketinde pH değerinin yazılması zorunluluğu vardır. İçtiğiniz suyun pH’sını kontrol ediniz

GÜNGÖR URAS / MİLLİYET

DONDURMA REYONUNDAKİ BÜYÜK TEHLİKEYE DİKKAT!

Yaz aylarının gelmesi ve havaların ısınmasıyla küçük çocuklarınızı belki dondurmadan uzak tutmakta zorluk çekiyorsunuz. Uzmanlar buzlu dondurmaların çocukların sağlığını tehdit ettiğini söylüyor.

Tatilde çocukları dondurmadan uzak tutmak mümkün olmuyor. Peki dondurma alırken nelere dikkat etmeliyiz. Özellikle fabrika yapımı değil el yapımı dondurmalar terch edilmeli. Çocukların talep gösterdiği buzlu dondurmalar ise onların sağlığını tehdit ediyor.  Bazen dondurmacılar buz satıyor. Yani dondurmaya benzer ürünler olarak, buz satılıyor. Bunun satılmaması gerekiyor. Buz kristali yerine, dondurma satılması lazım. Buz kütlelerinin dondurma gibi piyasa arz edilmesi, bilhassa bunu çocukların tüketmesi tehlikeli sonuçlar ortaya koyabilir. Çünkü boğazdaki tahriş nedeniyle, özellikle çocukların bünyesi oldukça hassastır, sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

DR. BARAN ARAL: RAMAZAN AYI’NDA NASIL BESLENMELİYİZ

Ramazan Ayı’nın aşırı sıcaklara denk gelmesi nedeniyle oruç tutanların bazı basit kurallara uymaları, sağlıklarını korumaları açısından önemlidir. 

Oruç tutanların mümkünse 11.00 ile 17.00 saatleri arasında evlerinde dinlenmeleri, iftarda ağır yemeklerden kaçınmaları, zeytinyağlı, yoğurtlu ve haşlama yemekleri seçmeleri, sıvı tüketimini bol miktarda yapmaları özellikle tansiyonu olanların tuzsuz ayran ve sıvı tüketmelerini öneriyorum.

Sahurda yine hafif ve tuzsuz gıdaları seçmeleri, sebze ve lifli gıdaları tüketmeleri, yağlı, tuzlu, şekerli gıdalardan uzak durmaları sağlıklarını korumaları açısından önemlidir.

Yaşları 40’ın üzerinde olan oruç tutanların, oruç tuttukları süre boyunca ağır eforlardan kaçınmaları gerekir. Çünkü ağır efor sarf eden bu kişilerin enfarktüs geçirme riskleri yüksektir.

Diyabet ve böbrek fonksiyon bozukluğu olan hastaların kesinlikle oruç tutmamaları önerilir. Çünkü oruç, bu hastalıkların gidişatını olumsuz etkiler. Tansiyon hastalarının da ilaçlarını iftar ve sahura göre ayarlamaları gerekir. Ancak tansiyon hastalarında böbrek komplikasyonları gelişmişse onların da oruç tutmaması önerilir.

Kalp yetmezliği, by-pass’lı, belirgin koroner arter hastalığı olanların da oruç tutmamasını öneriyorum.

Nasıl rafine tuz bugün için mide kanserinin etyolojisinde suçlanmaya başlandıysa, rafine şekerin de kanser etyolojisinde suçlanacağı aşikardır. Bu nedenle özellikle çocuklarımızı rafine şeker ve tuzdan uzak tutmalı, onların damak zevklerini bu yönde değiştirmeyi denemeliyiz.

Hayırlı Ramazanlar…

Uz. Dr. Baran ARAL

TÜRK’ÜN GÖBEĞİ AVRUPA’YI GERDİ

Fransız haber ajansı AFP, Sağlık Bakanlığı’nın obeziteye karşı başlattığı kampanyayı ele aldı. Sağlık Bakanlığı verilerine yer verilen haberde her 3 kişiden 1’inin obez olduğu belirtiliyor ve Türkiye’den “kebap ve lokum cenneti” olarak bahsediliyor.

Kamu spotlarından bahsedilen haberde “Obeziteye karşı savaş şimdi başlıyor” denirken, modern yaşamda daha hızlı yemek yeniyor ve ne yendiğinin çok fazla önemi yok açıklaması yapıldı.

Recep Akdağ’ın 10 kilo verdiği belirtilirken “Nüfusun yüzde 35’i obez, her gün en az 10 bin adım atmalıyız” dediğinin altı çizildi.

Daha fazla Türk vatandaşının obeziteye bağlı olarak hipertansiyon, diyabet tedavisi gördüğü belirtilirken hükümetin televizyon, gazete reklamlarıyla daha az yiyip, daha çok hareket ederek kilo vermeye teşvik ettiği belirtildi.

LÖSEMİYLE SAVAŞAN 2 YAŞINDAKİ DEFNE KURŞUN İLİK BEKLİYOR

Henüz bir yaşındayken lösemi hastalığına yakalanarak Türkiye’deki binlerce hasta gibi kemik iliği bekleyen Defne Kurşun için umut olabilirsiniz. 2 yaşındaki minik Defne hayata tutunmak için uygun ilik bulunmasını bekliyor.

Büyük bir sosyal medya kampanyasıyla psikolojik destek gören ve uygun ilik bulunarak hastalığın pençesinden kurtulan Gamze’den sonra sıra küçük Defne’de. Bir yıldır hastalıkla yaptıkları mücadeleyi bir blog sitesinde anlatan baba Metin Kurşun’un çabalarıyla twitter’da Defne için hareket başlatıldı. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören Defne için yapacağınız en büyük iyilik bir tüp kan bağışlamak. Tıpkı Gamze’nin ve binlerce lösemi hastasının hayataını bağışlayacağınız bir tüp kanla kurtarabilirsiniz. Bunun için yapmanız gerekenleri Defne’nin babası şu sözlerle anlatıyor. Bize ise sadece bu sözleri daha fazla insana duyurmak, bir tüp kan için çağrıda bulunmak düşüyor.

KEMİK İLİĞİ ARIYORUZ
Merhaba ;
2 yaşında ki kızımız Defne için ilik arıyoruz.
Tarih ; 11 Mart 2011. Küçük kızımız Defne ‘nin rahatsızlanması sonucu doktora gittik. Bir takım test ve tetkiklerden sonra, doktorumuz teşhisin Mix Infant Lösemi (Kan kanseri) olduğunu söyledi. Doktorumuzun bu hastalıklar ile ilgili, kurtulma şansının tüm faktörler göz önünde bulununca %15 olduğunu belirtince yıkıldık. İlk günler gerçekten çok zordu . Travmayı atlatabilmek bir yana geçen her saniye aleyhimize işliyordu. Bu illetin neden bizim başımıza geldiğini anlamaya çalıştıkça daha çok acı çekiyorduk. En önemlisi de sebebini bilemediğimiz bir hastalıkla nasıl başa çıkabileceğimizi bile bilemiyorduk.
Defne ; Şişli Etfal Çocuk Hastanesinde kemoterapi bloklarına hemen başladı 2011 Kasım ayına geldiğimizde doktorumuz Defne ‘nin iyi bir yola girdiğini ve idame (koruyucu) tedaviye başlayacağını söyledi. O an ki mutluluk inanılmazdı. İçimizde ki umut parçaları ile bu uzun ve zor yolda emeklemeye devam ettik.
Mayıs 2012 ayında Defne ‘nin ani rahatsızlığı ile tekrar hastaneye gittiğimizde maalesef doktorumuz hastalığın nüks (erken relaps) ettiğini belirtti. Bu ikinci yıkılışımız oldu. Defne sadece 6 ay dayanabilmişti . Bu illet hastalık ile bir kez daha savaşmak durumundayız. Doktorumuz kemoterapinin devam edeceğini ama bu arada muhakkak uygun ilik bulunması gerektiğini belirtti. Benim , eşimin ve büyük kızımız Zeynep’ in ilikleri uygun olmadı. Diğer akrabalara bakılıyor ama henüz bir sonuç yok.
Türkiye ‘de Defne gibi ilik bekleyen yüzlerce hasta mevcut. Maalesef kemik iliği doku tiplendirmesi ile ilgili ilik bankasında çok fazla veri yok. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kemik İliği Bankası bu konuda en yetkin organizasyona sahip kurum. http://www.istanbul.edu.tr/itf/index.php?option=com_content&view=article&id=885&Itemid=174
Maalesef Löseminin tam sebebi bilinmediği için etkin bir tedavisi yok. Bu hastalık herkesin ,her bebeğin veya çocuğun başına gelebilir.
Unutmayın ! Bir tüp kan ile bir can kurtarabilirsiniz .
Kan vermekten korkmayın. İlik vücudumuzda bir fabrikada üretilir gibi her gün yeniden üretilir ve tükenmez. İlik nakli acı veren bir şey değildir. Vericiler bir hastaya kan verir gibi iliğini verebilir. Vericiler hemen normal yaşantısına dönebilir. Lütfen korkmayın, üşenmeyin, ertelemeyin… Defne’ ye ve Defne gibi bir çok ilik nakli bekleyen hastaya bir şans verin. Unutmayın bugün bizim başımıza gelen yarın sizin de başınıza gelebilir.
Eğer gönüllü olmak isterseniz Kemik iliği Verici Rehberi (ek2) ‘ni okuyunuz ve bizlerle irtibata geçiniz. Aklınıza gelen her türlü sorularınız için 7/24 aşağıda ki telefondan veya mail adresinden ulaşabilirsiniz.
Saygılarımla,
Metin KURŞUN
532 508 65 07
[email protected]
_ HER GÜN 20 KİŞİ KAN VEREBİLİYOR, İMKANLAR KISITLI LÜTFEN ARAMADAN HAREKET ETMEYİN..
_ BİR AN ÖNCE ÇAPA KEMİK İLİĞİ BANKASINA GİDİLEREK BİR TÜP KAN BAĞIŞINDA BULUNARAK HEM DEFNEMİZE HEMDE İLİK NAKLİ BEKLEYEN BİNLERCE HASTAYA DONÖR OLABİLMEKTİR.GİDECEK OLANLAR GİDECEĞİ GÜNLERİNİ BU SAYFADA PAYLAŞSIN Kİ BİR GÜNDE 20′DEN FAZLA KİŞİNİN GİTMESİNİ ENGELLEMİŞ OLALIM.
_ 2 AY İÇERİSİNDE 7/24 kan verebilirsiniz.. eğer mesai saatinde giderseniz ÇAPA KEMİK İLİĞİ BANKASINDA veriyorsunuz.. mesai saati dışında giderseniz FAKÜLTE İÇİNDEKİ KAN MERKEZİNE gidip “kemik iliği bağışcısı olmak istiyorum” deyip gene bir tüp kan verebilirsiniz.

Defne’nin babası Metin Kurşun’un bahsettiği İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi tarafından yayınlanan Kemik İliği Verici Rehberi ise şöyle:

BEBEKLE ‘TATİL’ YAPMANIN İNCELİKLERİ!

Bakmayın tatil dediğimize, eğer çocuklarınızın yaş grubu 3’ün altındaysa sizin tatil olarak adlandırdığınız zaman dilimi birer eziyete dönebilir. Yok gözüm korkmuyor benim, ille de deniz, güneş, kum diyorsanız yazıya bir göz atın…

Tüm kışın yorgunluğunu atmak, minik afacan ya da afacanlarınızla doyasıya vakit geçirmek, onların eğlendiğini görmeye karar verdiniz ve çocuklarınızla tatil için yola koyulmaya karar verdiniz. Kafanızdaki en büyük soru tatil seçeneğinizin ne olacağıdır. Bu konuda en avantajlı görünen seçenek anneanne ya da babaannelerin de konakladığı yazlıklardır. Büyüklerin küçüklerle ilgilendiği bir zaman dilimi sizin nefes alacağınız anları oluşturur. Tatilde daha bir sevimli hale gelen miniğiniz büyüklerin elinde öpülüp, koklanırken siz o sırada uzun süreli bir yüzmenin tadını çıkarabilir, eşinizle kısa bir yürüyüşe çıkabilir ya da uyku sonrası kaçamak yapıp, bulunduğunuz yerin gece hayatına bir göz atabilirsiniz.

İkinci seçenek otel konaklamaları olabilir. Yalnız bu durum, henüz yürümeyi yeni yeni öğrenen ya da emekleyen bir bebeğiniz varsa sizin için tehlike çanlarının çalmasına neden olur. Evinizde hijyen içinde büyüttüğünüz, gözünüzden sakındığınız bebeğinizin otel odasında yerde emeklediğini görmek otelin yıldız sayısının da umurunuzda olmamasına neden olur. İstediği kadar çocuk-bebek dostu olsun hiçbir otel sizin için ev ortamından daha sağlıklı değildir.

Bu nedenle farklı bir seçenek olarak istediğinizin dezenfekte ortamı yaratabileceğiniz bir yazlık kiralamanız da seçenekler arasında yer alır. Eviniz kadar doğal ve temiz olmasa da kendinize uygun bir hale getireceğiniz geçici konaklama mekanınızda da dikkat edeceğiniz noktalar bulunur. Bunların başında da evin havuzu gelir. Eğer müstakil ve havuzlu bir evde konaklayacaksanız, sizin için en büyük tehlike dışa açılan kapılardır. Siz ne kadar dikkat ettiğinizi düşünseniz de bir anlık ihmal, gözden kaçırma kötü sonuçlar doğurabilir.

Yemek de sizin için en büyük soru işaretlerinden birini oluşturur. Ek gıdalara yeni yeni alışan bebeğiniz için blendırsız, sebze çorbasız çıkılan yolculuklar sizin yeni alternatifler doğurmanızı sağlayacaktır. Örneği hazır mamalar ya da çatalla ezilen haşlanmış sebzeler. Bugün birçok çocuk doktorunun da onayladığı hazır mamalardan tatil sırasında yararlanmanız inanının çocuğunuzun sağlığını, gelişimini bozmayacaktır. Bu sadece sizi rahatlatacak, adına yakışır bir ‘tatil’ yapmanızı sağlar. Fakat her öğünü hazır mamayla geçiştirmek de sağlıklı değildir. Bunun için yanınızda bulunduracağınız küçük bir rende ve her markette bulabileceğiniz hazır meyveler imdadınıza koşar. Eğer otelde tatil yapıyorsanız, diyet büfelerindeki haşlanmış sebzeleri de alternatif olarak kullanabilirsiniz. Yeter ki siz ‘rahat’ bir ebeveyn olup, bebeğinizin büyümeye başladığını kabul edin. Sadece bildiğinizi sandığınız koşulların değil, farklı farklı seçeneklerinizin olabileceğinin farkına varın. Bu size sadece tatilde değil günlük yaşamınızda da çocuk yetiştirirken bile büyük fayda sağlayacaktır. Hayatta her şeye yüreği, beyni, gönlü açmak, sezilere güvenmek, akışına bırakmak çocuk yetiştirirken de ihtiyacınız olan duygulardır.