5053873217 [email protected]

HAMİLE KADINI İŞTEN ÇIKARILAMAYACAK

Kadın istihdamı ve nüfusun artırılması için büyük çaba gösterilirken, “Alo 170 İhbar Hattı”na çalışan kadınlardan şikâyet yağıyor. 

Şikâyetler arasında, “hamilelik, doğum ve evlilik nedeniyle işten çıkarılma” başı çekti. “Verimi düşecek, sık sık izin alacak, işini ihmal edecek” gibi varsayımlarla hamile ve doğum yapan kadınları işten çıkaran işletmeler incelemeye alındı. Anne ve annelik sürecindeki kadını işten çıkaran, istifaya zorlayan işletmelere cezai yaptırım uygulanacak. Bu işletmeler, ihbar ve kıdemin yanında “kötü niyet” tazminatı da ödemek zorunda kalacak.

MISIR YİYEN FARELER 2 YILDA KANSER OLDU!

Fransız bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre; genetiği değiştirilmiş organizma ile beslenen fareler 2 yılda kanser oldu.

Araştırmacılar, bu tür mısırlarla beslenen dişi farelerin yüzde 93’ünde meme tümörlerinin belirlendiğini, erkek farelerin çoğunun ise böbrek ve karaciğer sorunları nedeniyle öldüğünü belirtti.
Bilimadamları, dişi farelerdeki tümörlerin pinpon topundan büyük olduğunu da vurguladı.

Araştırma, Uluslararası “Food and Chemical Toxicology” dergisinde yayımlandı.

OKUL BESLENMESİ NASIL OLMALI?

Minik çocuklarınız okula başladı. Peki büyüme çağındaki çocuğunuzu kantinde satılan, yemesini istemediğiniz gıdalardan nasıl koruyacaksınız, beslenmesini nasıl hazırlayacaksınız. Dilara Koçak, Dipnot Tablet için örnek bir mönü hazırladı ve Derya Demir’in sorularını yanıtladı.

-Dilara Hanım, okul çocukları ile okul öncesi çocukların beslenmeleri farklı mı olmalı? Çocukların beslenme çantalarına neler konmalı?
Okul öncesi çocuk ile okul dönemi çocuğun beslenmesinin özellikleri fark gösterir. Çünkü çocukların beslenme alışkanlıkları o yaşlarda hala şekillenmeye devam eder ve çocukların çok hareketli olduğu ve en hızlı büyüdüğü bu dönemlerde enerji ihtiyacı çok iyi şekilde karşılanmalı. Hareketli oldukları bu dönemde minik midelerini de düşündüğümüzde az ve sık yeme prensibi yerine konulması gereken enerji olarak kritik bir nokta. Bu yüzden temel enerji kaynağımız karbonhidrat önemli. Ancak bulgur ve ekmek gibi şeker ve meyve de karbonhidrat kaynağı. İşte bu noktada karbonhidrat seçiminin önemi ortaya çıkıyor. Şekerli ve rafine edilmiş besin ile yapılan ürünleri çok tercih etmemekte fayda var. Çünkü glikoz beynin yakıtı ve kan şekeri dengesini sağlayan temel kaynak olduğu kadar aşırı tüketimi de diş çürüğünden obeziteye kadar geniş yelpazede sorunlara davetiye çıkarıyor. Üstelik karbonhidrat yoğun ve proteini yetersiz bir beslenme tipi hücre büyümesi ve gelişimi ile boy uzunluğunun olumsuz etkilenmesi veya konsantrasyon güçlüğü gibi sorunlara da sebep olabilir.

Beslenme çantasında karbonhidrat yönünden en iyi seçim taze ve kuru meyve ile sandviç yapmak için kullanacağımız ekmektir.

Sandviç hazırlarken peynir ve yeşillik ile domates olabilir
Ara öğün olarak kuru kayısı, kuru üzüm iyi bir demir kaynağıdır ceviz ve fındık ilavesi hem beyin için iyi bir omega 3 hem de protein kaynağıdır

-Kantinde satılan yiyecekler, çocuğun sağlığını ne şekilde etkiler? Kantinden hangi gıdalar alınıp, hangilerinden uzak durulmalı?
Kantinlerde geçen yıl şekerli ve gazlı içeceklerin satışı durdurulmuştu ama maalesef bu yıl yeniden serbest hale geldi. Oysa kantinlerde sınırlama önemli bir yaklaşımdı. Çocuğun şekerli içecek yerine ayran alması, taze meyve ve kuruyemiş tüketmesi çok daha doğru.

-Anne babalara, çocukların okulda beslenmelerinde günlük ihtiyaç olunan vitamini almalarını sağlama konusunda neler önerirsiniz?
Okul çocuklarında, besinlerin yetersiz, dengesiz veya fazla tüketilmesi sonucunda istenmeyen bazı sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır:
• Büyüme ve gelişme geri kalır.
• Enfeksiyon hastalıkları sık ve ağır seyreder.
• Şişmanlık önemli bir sorun olarak ortaya çıkar. Çocukluk döneminde ortaya çıkan şişmanlık, ileriki yaşlara yansır ve yüksek tansiyon (hipertansiyon), kan yağlarında artış (hiperlipidemi), kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı (diyabet) gibi kronik hastalıklara zemin hazırlar. Ayrıca psikolojik sorunlara da neden olur.
• Diş sağlığı olumsuz yönde etkilenir. Özellikle yemek aralarında ya da öğünlerde sık yenilen ve içilen şekerli besinler diş çürümelerine neden olmaktadır. Bu besinler sadece dişlere zarar vermekle kalmaz, doygunluk hissi vererek ve vücut için gerekli olan diğer besinlerin alınmasını engelleyerek, sağlığa dolaylı olarak zarar verirler.

-Siz bir beslenme uzmanı olarak henüz, kendi başına yeme alışkanlığı edinmemiş olan çocuklar için neler önerirsiniz? Okulda oldukları sürece bu ihtiyaçlarını nasıl karşılamaları gerekir?
Anne ve babalar çocukların alışkanlıklarını daha iyi bildikleri için beslenme çantasını hazırlarken biraz daha özenli davranmalılar. Çocuğun el ve yeme becerileri 5-6 yaşlarında hala gelişmeye devam ediyor. Meyveyi ısırması veya yumuşak bir sandviçi rahat tutması, dökmeden yemesi gibi detaylar önemli. Bu noktada öğretmenlerin de takipçi olması lazım. Çünkü sabah erken uyanıp okula gelen çocuğun 2-3 saatte bir enerji takviyesi yani minik bir öğün alması öğrenme kabiliyeti ve günlük enerjisini yönetmesi açısından son derece önemli. Anne ve babalar çocuk okuldan geldikten sonraki dönemi de iyi değerlendirmeye çalışmalı okulda yediklerine göre diğer öğünleri dengelemeye çalışmalı.

-Çocukların günlük enerjilerini almaları için sabah kahvaltısının öneminin büyük olduğunu biliyoruz. Bu durumda evden çıkarmadan kahvaltı etmek istemeyen çocuklar için neler önerirsiniz?
Kahvaltı okul başarısını arttırıyor. Okul hayatıyla birlikte çocukların beslenme alışkanlıklarında meydana gelen en önemli değişiklik sabah erken uyanmak servise yetişmek ve bu sırada kahvaltıyı atlamak olabiliyor. Kahvaltı günün en uzun açlığı olan gece açlığını takip etmesi nedeniyle biten enerjinin tekrar alınabilmesi için en önemli öğündür. Araştırmalara göre kahvaltı yapan çocuğun sınıf içerisindeki başarısı daha fazla, problem çözme yeteneği daha iyi, kavrama yetenekleri daha gelişmiş. Ayrıca kahvaltı yapan çocuklar beslenme yetersizliğinden oluşan hastalıklara daha az yakalanıyorlar. Bazı araştırmalar ise kahvaltı yapmayan çocukların daha şişman olduklarını bildiriyorlar. 9 -10 yaşlarında 2379 çocuğun 9 yıl boyunca takip edildiği bir çalışma sonucuna göre; kahvaltı yapanların daha fazla kalsiyum ve lif aldığı ortaya çıkıyor. Çocukların kahvaltı ve ara öğün yapması kadar bu öğünlerde yediği besinlerin içeriği de çok önemli. Bu öğünlerde kan şekerini hızlı yükselten ve sonra düşüren şekerli gıdalar yerine süt, yumurta gibi yavaş emilen tokluk hissi daha fazla olan ve büyüme döneminde daha fazla ihtiyacımızın olduğu proteinli gıdaları almak gerekir

Örnek kahvaltılar
• Tahıl gevreği ve süt, istenirse meyve eklenebilir
• Az yağlı tost ve meyve suyu
• 1 bardak süt, muz istenirse kuru üzüm veya kayısı da eklenebilir
• 1 bardak taze meyve suyu içine 1 kaşık pekmez, salamlı, sebzeli sandviç
• 1 bardak süt, fındık, ve meyve
• Haşlama yumurta veya omlet, ekmek, zeytin, domates, salatalık, biber
• Ekmek, peynir, zeytin, domates, salatalık, biber
• 1 bardak süt, fındık ezmesi sürülmüş ekmek
• 1 bardak süt, az yağlı kek

MEME KANSERİNDE ŞAŞIRTAN SONUÇ

Meme dokusu yoğun olan kadınların kanser riskinin daha yüksek olmadığı ortaya çıktı

Ulusal Kanser Enstitüsü’nün yayın organında çıkan, 9 bin kadın üzerinde yapılan son araştırmaya göre, meme kanseri olan kadınlardan, meme dokusu daha az yoğun olan obez kadınların ölüm riski daha yüksek.

Ulusal Kanser Enstitüsü Dergisi’nde (Journal of the National Cancer Institute) yayınlanan araştırmayı değerlendiren, Amerikan Radyoloji Üniversitesi kürsü başkanı Barbara Monsees bunun sürpriz bir sonuç olduğunu, yoğun meme dokusu ve onun görüntülenmesi, teşhisi ve tedavisiyle ilgili öğrenmemiz gereken daha çok şey olduğunu belirtti.

California Üniversitesinden Prof. Dr. Karla Kerlikowske de sonuçların meme dokusu yoğun olan kadınları rahatlattığını söyledi. Kerlikowske: “Yoğunluğumuz tedavinin çeşidini değiştirecek. Şu anda gerçekten iyi tedaviler uygulanıyor.”
Yoğun meme dokusu mamografide görüntülemeyi zorlaştıran bir şey. Yağ dokusu mamografide siyah olarak gözükürken tümör ve yoğun meme dokusu beyaz olarak gözüküyor. Bu da teşhisi güçleştiriyor.

İÇTİĞİNİZ SUYUN PH DEĞERİ NEDEN ÖNEMLİ?

Milliyet’in ekonomi yazarı Güngör Uras sağlık hakkında yazdığı yazılarla da halkı bilgilendirmeye devam ediyor. Uras, bugünkü köşe yazısında herkesin okuması gereken bir konuya değinerek sudaki PH değerlerini anlattı. İşte Uras’ın yazısı:

Ambalajlı (Cam veya plastik şişe veya damacanalarda satılan) su tüketimi giderek yaygınlaşıyor. Ambalajlı suların her birinin özelliği var. Aynı marka altında satılan ambalajlı sular eğer farklı kaynaklardan ambalajlanıyor ise onların özellikleri de farklı oluyor.

Suyun ana özellikleri sertlik derecesi ile pH ölçüsü. Okuyucularıma bu konularda derlediğim bilgileri aktarmak istiyorum

Suyun sertlik derecesi…

Yeryüzünden buharlaşarak bulutlarda depolanan sular yeryüzüne yağmur veya kar olarak dönerken atmosferdeki karbondioksidi çözer ve bir miktar asidik hale gelirler. Bu asidik yağmur suları kaya ve toprak katmanlarından geçerken bu defa da kayalardaki ve topraktaki kalsiyum karbonatı çözerler. İşte bu çözülmüş mineralleri taşıyan sulara sert su denilir.

Bir suyun sertlik derecesi sudaki kalsiyum karbonat miktarına bağlıdır. Su sadece kalsiyum karbonatı çözmez. Magnezyum sulfat, klorid, asit silisit tuzu ve demirden de etkilenir ve bu maddeleri taşır. Ancak, çözülmüş haldeki kalsiyum karbonat bir suyun sertliğine en fazla katkı yapan elementtir.

Sert sular sağlık açısından bir risk oluşturmazlar.

Eskiden halkımız suyun en fazla sertlik derecesi ile ilgilenirdi. Şişelerin etiketine sertlik derecesini yazmak zorunlu olmadığından, şimdilerde tüketici içtiği suyun sertliğini bilemiyor. (Bilgi için: Sabunu köpürtmeyen su sert sudur.) Bu işin uzmanlarının verdiğibilgiye göre, suların sertliği Alman, Fransız, İngiliz sertlik derecesi ve ppm gibi çeşitlibirimle tanımlanıyor. En yaygın kullanım Fr (Fransız Sertlik Derecesi) tanımı.

Bu tanıma göre 0.5 Fr çok yumuşak, 5-10 Fr yumuşak, 10-20 Fr orta sert, 20-30 Fr sert sudur. 30 Fr.den sonraki sulara çok sert su denilir. (Ambalajın üzerindeki yazıları okuyunuz. Bazı etiketlerde “Fr” işareti karşısında sertlik derecesini gösteren rakamlar olabiliyor.)

pH neden önemlidir?

Dr. İsmail Mert’ten öğrendiğime göre, pH bir çözeltinin asitik veya bazlık derecesini gösteren bir ölçü birimidir. Suyun pH değeri, hidrojen iyonlarının yoğunluğunu gösterir.

Sulu çözeltilere hidrojen iyonu verebilen maddelere “asitli maddeler”, sulu çözeltilere hidroksil iyonu verebilen maddelere de “bazik maddeler” denilir. Diğer bir ifade ile de hidrojen iyonu verebilen maddeler “asit”, hidroksil iyonu alabilen maddeler “baz” olarak adlandırılır.

Sulardaki pH yoğunluğu 1’den 14’e kadar rakamlarla ölçülür.

pH 7’de hidrojen ve hidroksil iyon düzeyi eşittir. pH 7’de su nötrdür.

Hidrojen iyonları artarsa suyun pH değeri düşer ve su asidik olur. Tam tersi, hidrojen iyonları arttığında pH değeri yükselir ve su alkali hale gelir.

İşte bunun için sudaki pH 7’nin aşağısı ise su asidik, pH 7’nin üzeri bazik sudur.

Türk standardına göre içme sularındaki pH değeri 4.5-9.5 arasında olmalıdır.

Yönetmeliğe göre, “Doğal Mineralli Sular”ın etiketine pH değerini yazma zorunluluğu yok. İnsani tüketim amaçlı kaynak suları ve içme suları etiketinde ise pH değerinin gösterilmesi gerekiyor.

Düşük pH’lı sular korozif oldukları ve bu özellikleri ile birtakım metalleri çözebildikleri için içilmemesi gereken sulardır.

Yüksek pH’lı sular özellikle mide rahatsızlığı olanlara ve diyet yapanlara tavsiye edilmektedir. Mide sorunu olanlarda asidite arttıkça, rahatsızlıklar artar.

Vücut, doğal olarak kanın pH’ının sürekli 7.35-7.45 aralığında kalmasına çalışır. Vücutta tüm metabolik işlemler dengeli bir pH’a bağlı olduğundan, “bazik” olan, yani pH’sı 7’den büyük olan suların tüketilmesi sağlığa yararlı sayılır.

Diyetle alınan gıdalarda asitlik artar, vücuttaki pH dengesi bozulur. İçilen suyun pH’sı ortalama 7.5 ve üzeri ise bu su vücuttaki pH’yı dengeleyebilmektedir.

Şişe sularının ve damacanalı suların tümünün etiketinde pH değerinin yazılması zorunluluğu vardır. İçtiğiniz suyun pH’sını kontrol ediniz

GÜNGÖR URAS / MİLLİYET

DONDURMA REYONUNDAKİ BÜYÜK TEHLİKEYE DİKKAT!

Yaz aylarının gelmesi ve havaların ısınmasıyla küçük çocuklarınızı belki dondurmadan uzak tutmakta zorluk çekiyorsunuz. Uzmanlar buzlu dondurmaların çocukların sağlığını tehdit ettiğini söylüyor.

Tatilde çocukları dondurmadan uzak tutmak mümkün olmuyor. Peki dondurma alırken nelere dikkat etmeliyiz. Özellikle fabrika yapımı değil el yapımı dondurmalar terch edilmeli. Çocukların talep gösterdiği buzlu dondurmalar ise onların sağlığını tehdit ediyor.  Bazen dondurmacılar buz satıyor. Yani dondurmaya benzer ürünler olarak, buz satılıyor. Bunun satılmaması gerekiyor. Buz kristali yerine, dondurma satılması lazım. Buz kütlelerinin dondurma gibi piyasa arz edilmesi, bilhassa bunu çocukların tüketmesi tehlikeli sonuçlar ortaya koyabilir. Çünkü boğazdaki tahriş nedeniyle, özellikle çocukların bünyesi oldukça hassastır, sağlık sorunlarına neden olabiliyor.