5053873217 [email protected]

MASUMİYET MÜZESİ ROMANDAN 4 YIL SONRA AÇILIYOR

Orhan Pamuk’un 2008 yılında yayımlanan Masumiyet Müzesi kitabına konu olan müze 28 Nisan’da ziyaretçilerine kapılarını açacak. Ziyaretçiler müzede Füsun ile Kemal’in izini sürecek.

1970’lerden 2000’lere uzanan bir aşk hikayesini konu alan Masumiyet Müzesi artık sadece okunabilir değil aynı zamanda gezilebilir hale geldi. Kitapla aynı adı taşıyan müze 28 Nisan’da, romanın yayımlanmasından tam 4 yıl sonra ziyaretçilerine kapılarını açacak.

HER EŞYADA BİR SATIR

Romanı okuyan hemen hemen her okuyucunun son sayfalarda kitabı kapatıp müzeyi gezme isteği duyduğu olmuştur. Füsun’un küpeleri öncelikli olmak üzere romanda Kemal’in topladığı her eşyaya bakma dokunma isteği müze sayesinde gerçek olacak. Kemal’in olmasa da Orhan Pamuk’un 15 yıldır topladığı ve romanda Füsun’un ailesinin yaşadığı ev olarak anılan Çukurcuma’daki binada açılan müze sadece romanı okuyanların değil, romanı hiç görmemiş olanların bile ilgisini çekecek binin üzerinde eşya barındırıyor. Kitabı okuyanların baktıkları her eşyada Masumiyet Müzesi’nden bir satırı hatırayacakları müzedeki eşyalar dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor.

MÜZE BİLETİ KİTAPTA

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı romanının son sayfalarındaki bileti gişede damgalatarak bedava (1) bilet almak mümkün. Kitabınızla müzeye girmeden önce onu bilet gişesinden damgalatıp biletinizi almanız gerekiyor. Onun dışında Salı, Perşembe ve Pazar 10.00-18.00 arası Cuma ise 10.00-21.00 saatleri arasında gezilebilecek müzeye giriş için öğrenciler 10 TL, diğer kişiler 15 TL ödeyecek.  Türk vatandaşı olmayan ziyaretçiler ise 25 TL ödeyecek.

“CAN’LI KİTAP GÜNLERİ”NDE SAHNEYE PITIRCIK ÇIKIYOR!

Can Çocuk Yayınları ile Kumbaracı50Çocuk işbirliği ile her yaştan çocuklar için düzenlenen “Can’lı Kitap Günleri” nisan ayında, yediden yetmişe herkesin sevgilisi Pıtırcık’ı sahneye taşıyor.

Çocuklara tiyatroyu sevdirmenin yanı sıra, özellikle tiyatroya gitme alışkanlığını da kazandırmak amacıyla her ay düzenli olarak gerçekleştirilecek etkinliklerde, Can Çocuk Yayınları’ndan seçilen bir öykü kitabının birkaç öyküsü ya da bir çocuk romanının bölümleri okunuyor ve aynı anda da sahneleniyor.

Ücretsiz olarak düzenlenen etkinliklerde amaç, çocuklara yalnızca eseri okumak yerine, eserin dünyasından karakterleri oyun yoluyla tanıtmak, dinledikleri eseri kukla, nesne ve benzeri materyallerle o anda zihin dünyalarında canlandırabilmelerini sağlamak. Aynı zamanda çocuk edebiyatı için eserler veren yazarlarımızla çocukları bir araya getirmek…

Daha önce Sevim Ak, Can Göknil ve Behiç Ak’ın öykülerinden uyarlanan oyunları sahneye taşıyan, aynı zamanda yazarlarla çocukları da bir araya getiren “Can’lı Kitap Günleri”, sezonun son oyunu 22 Nisan Pazar günü saat 15.00’da Kumbaracı 50 sahnesinde olacak.

Ekim ayında, yeni sezonla birlikte “Can’lı Kitap Günleri” de devam edecek…

ORTAÇGİL TURNESİ BAŞLIYOR

Usta sanatçı Bülent Ortaçgil, ‘Sen’ isimli turnesinde aynı isimli albümüne ve Ortaçgil klasiklerine yer vererek ilginç bir rota izleyecek.

Ortaçgil’e, usta müzisyenler Baki Duyarlar (klavye), Cem Aksel (davul), Gürol Ağırbaş (bas gitar), Birol Ağırbaş (perküsyon) ve Barlas Tan Özemek (elektrik gitar) enstrümanlarıyla eşlik ediyor. Ortaçgil’in son albümü ‘Sen’ Ada Müzik’ten yayınlamıştı.

Nisan Ayı Bülent Ortaçgil Turne Programı :
14 Nisan Cumartesi – Çanakkale Mask Bar
16 Nisan Pazartesi – Diyarbakır Dicle Üniversitesi Konferans Salonu
17 Nisan Salı -Mardin Artuklu Üniversitesi Konferans Salonu
18 Nisan Çarşamba – Şanlıurfa Sti AVM
19 Nisan Perşembe – Adana Latino Bar

ENGİN GÜNAYDIN YERALTI’NDA ÇOK KORKMUŞ

Yeraltı filmi Engin Günaydın’ın hayatında oyunculuğu açısından bir dönüm noktası. Bugüne kadar tanıdığımız Engin Günaydın’ı tamamen unutturan başarılı oyuncu bambaşka bir tablo çiziyor.

Günaydın; yeni rolünü, yıllar sonra bir araya geldiği Zeki Demirkubuz’u ve ‘Yeraltı’nı Yeni Aktüel dergisinden Neslihan Aktaş’a anlattı.

İlk sinema filminiz; yıl 2001, Yönetmen Zeki Demirkubuz, film ‘Yazgı’ Demirkubuz’la ilk buluşmanızda neler yaşanmıştı?

O zamanlar biraz uçarıydım. Oyunculuğu bırakmayı düşünüyordum. ‘Bir Demet Tiyatro’da ‘Zabıta İrfan’ı oynamıştım. Ardından gelen teklifler bana uygun değildi. Kendime güvenimi kaybetmiştim. Tam da o dönemde Zeki’den teklif geldi. O zaman ilişkimiz sertti; ikimiz de birbirimize yabancıydık. “Set bitse de gitsem” derdindeydim. Ama ortaya çok güzel bir iş çıktı. Zeki’yle sonrasında görüşmeye devam ettik ve birbirimizi daha iyi anladık.

“KENDİME AFERİN DEDİM”

11 yıl sonra ‘Yeraltı’ setinde buluştunuz. Nasıl geçti yeni süreç?

Eğer yönetmeni tanımasaydım, çok zorlanırdım. Zeki’nin olması benim için avantajdı. Hayatımda bundan daha zor bir rolle karşılaşmadım. Altından kalkması zor bir işti. Zeki’ye güvendim. Çok korkmama rağmen rolü kabul ettim. Karakterin psikolojisinden korktum. Ağır bir depresyon içerisinde, ilişkileri güdük, etrafıyla bağ kuramayan, mutsuz bir adam. Buna yaklaşmak beni korkuttu.

Bu kadar korkutan bir role nasıl hazırlandınız?

Çok uzun süre kendimi mutsuzlaştırdım. Yaşamın hiçbir anlamının olmadığı bir psikoloji içindeydim. Çok kötü rüyalar görüyordum. Rolü kabul ettikten hemen sonra, yani çekimlere altı ay kala bu ruh haline girdim. Sonrasında altı ayı savrularak geçirdim. Hayattan zevk almıyordum. Bunalıma girmiştim. Başka türlü oynayamıyorum. O yüzden bu tür rollerden çekiniyorum.

Çekimler sonrasında hemen çıktınız mı o ruh halinden?

Çok büyük bir yük attığımı hissettim çekimler bittiğinde. Kendime çok lüks bir araba kiraladım; Ankara’dan İstanbul’a geldim. Akşam için planlar yaptım, Hayal Kahvesi’ne gidelim diye. Eve geldim ve hapşırmaya başladım. Sonra üç gün yataktan çıkamadım, hastalandım.

Altı ayınızı kendi isteğinizle mutsuz geçirdiniz. Sordunuz mu kendinize o dönem neler kaçırdım diye?

Ben bu rolü kendi psikolojimi çökerterek oynayabilirdim. ve bu sırada kendime çok yakınlaştım. Etli, kanlı, canlı halimi gördüm. Bunu görünce de hayatın mutluluklarını görmeye başladım. Keyfin yerindeyse zaman ikiye katlanır, bir dakika iki dakika oluverir. Çekimlerde keyfim yerindeydi. Zaman uzamıştı.

Film sizde başka neler bıraktı?

Kendime “Aferin” dedim öncelikle. ve sonra uzun bir zihin partisi verdim. Bir işi layıkıyla yaptıysanız mükemmel bir duygu kalıyor insanda.

‘Yeraltı’nı kendi hayatınızda ayrı bir yere koyuyor musunuz?

Bu film beni kendi yalnızlığıma yakınlaştırdı. Seyirciye gösterdiğim tarafım, kendi yalnızlığım olacak bu filmde. İtirafkar bir film bu benim için. Filmde kendimi hatırlayacağım. Hayatım uzun; daha neler yaşayacağımı bilmiyorum, ama şimdilik böyle psikolojim aLa bora ydı

Film için, içine girdiğiniz ruh hali Zeki Demirkubuz’u nasıl etkiledi; kaygılandırdı mı?

Ona büyük hayal kırıklıkları yaşattım. Ama çabuk toparladım. Psikolojim alaboraydı, panik haldeydim. Ekiple iletişimim çok yeniydi.

Nihal Yalçın göze çarpıyor fragmanda. Rol arkadaşınız Yalçın’ı nasıl buluyorsunuz?

Nihal’i filmde çok beğendim, hayranı olacak kadar beğendim. O da benim gibi bocaladı. Ama çabuk toparlandı. Oynadığı rolün psikolojisini çok iyi sergiledi. Evlere temizliğe giden bir kadını canlandırıyor. Nihal beni çok güldürüyor, komik biri. İyi partner olduk.

‘Yeraltı’nda sevişme sahneniz de var. Engin Günaydın’ı ilk kez böyle göreceğiz…

Sevişme sahnelerini kendi yazdığım senaryolarda da kullanmam. Bunun bir promosyon aracı olarak kullanılmasından korkarım. Ama karakterin yaşamında gerekliyse yazmak gerek. Bu filmde ihtiyaç vardı. O sahneyi gözümdeki perdeleri kapatarak oynadım ben. Çok heyecanlandım, çok korktum. Estetik olarak uygun bir tip değilim bu tip sahneler için. Seyircinin beğenmesi açısından estetik olan Oyuncular daha iyi olur.

ELEŞTİRMENLER BEĞENDİ

‘Yeraltı’nın basın gösterimi, önceki gün Nişantaşı City’s’de yapıldı. Uzun süredir merakla beklenen film, eleştirmenlerden tam not almayı başardı…

Atilla Dorsay: Konusu diğer filmlerden çok farklı. Çok iyi bir filmdi, çok beğendim. Çok iyi bir başrol Oyunculuğu sergilenmiş. Ortada iyi bir senaryo var. Bu yüzden güzel bir film olmuş.

Ömür Gedik: Bir insanın ruh hali filmde çok ince, çok detaylı bir şekilde anlatılmış. Derinliği olan bir film, o yüzden çok beğendim. Tamamen karakter incelemesi üzerine çekilen bir film. Zeki Demirkubuz bu filminde görüntüye daha fazla önem vermiş.

‘VAVİEN’ KALICI BİR FİLM OLDU

İlk sinema projeniz ‘Vavien’ gişede hak ettiği değeri bulamadı. Kırgınlık yaşadınız mı?

Oldu. Olumlu yönlerini görmek istedim ama oldu kırgınlık. Sonrasında bunun gereksiz bir şey olduğunu fark ettim. İlk gişe rakamları açıklandı, çöktüm kaldım; üç günlük gişe 38 bindi. Sonra bir kadın dürttü beni; “Sizi bu kadar ne üzdüyse üzülmeyin, toparlanın” dedi. ‘Vavien’ ödülleri toplamaya başlayınca kendime geldim. Kalıcı bir film oldu, önemli olan budur. ‘Yeraltı’nı yapmamın nedeni de bu oldu; kalıcı olacağına inanıyorum.

BABA-OĞUL HİKAYESİ

Ve gelelim bundan sonraki projeye… Taylan Biraderler ile yeni bir hazırlık içindesiniz…

Aslında ‘Vavien’den önce düşündüğümüz bir filmdi ama çok maliyetliydi. Hala zorluklar yaşıyoruz maliyeti yüzünden. Yine bir aile filmi, baba-oğul ilişkisi üzerine. Son dönemlerini yaşayan bir baba-oğulun hayatla ilgili atışmalarını anlatıyor. Baba, oğluna aslında hayatını anlatırken bir yandan da memleketin durumunu aktarıyor. 12 Eylül öncesinde başlayan, 12 Eylül döneminde kırılan, sonrasında değişen ve hayal kırıklığıyla biten bir film.

Babanızla ilişkinizi görecek miyiz yeni filmde?

Babamla ilişkimden yola çıkarak yazdım. Onları filmde kullanmakta sorun görmedim. ‘Vavien’ aslında bu ülkenin son halidir. Ülkenin bir de ilk hali var.

“ÇOCUK YAPIP PROBLEM YARATMAYACAĞIM”

Baba-çocuk ilişkisi herkes için özeldir; sizinkinden bir film ortaya çıkacak. Neydi yeni filminizin senaryosunu yazmaya başlamanızın nedeni?

Babam ölmeden önce bana şunu söyledi: “Hayatım boyunca iyi bir insan olmaya çalıştım, bunun için çok çaba sarf ettim, ama size hiçbir şey bırakamadım. Beş kuruş bile. Şimdi sana soruyorum; iyi mi yaptım kötü mü?” Bu, filmi yazma nedenimdir. Kesinlikle iyi yaptı babam. Bana bıraktığı şey, kendi kişiliği oldu. İyi insan olmak hala erdemdir. İyi insan olmaya devam edeceğim. Eğer olursa kendi çocuklarıma da bunu öğreteceğim.

“Çocuklarım olursa onlara iyi insan olmayı öğreteceğim” dediniz. İlk kez çocuktan bahsediyorsunuz. Bir gün baba olmak istiyor musunuz?

Baba olmak istemiyorum. Beş kardeşiz; 20’den fazla yeğenim var. Onların akıbetleri ne olacak diye merak ediyorum. Yeni bir problem ortaya çıkarmak istemiyorum. Kendi çocuğum olsun istemiyorum. Maalesef bir aile kurmak istemiyorum. Belki bu durumum aileme çok düşkün olmamdan da kaynaklanıyor. Bir tane ailem var, başka bir aile istemiyorum.

Politik bir sanatçı değilsiniz; aktivist olarak sizi meydanlarda görmedik hiç…

Bunlara kafa yormadığımdan değil, çok fena kafa yoruyorum. Ben tavrımı yaptığım işlerde göstermek istiyorum. Diğer türlü çok hafife alınıyor. Şov yaptığını düşünüyorlar. Uzak duruyorum, ‘duyarlı adamım ben’ diye kendimi parlattığımı düşünmesinler diye…

İSTANBUL MODERN 15 NİSAN’DA ÜCRETSİZ

Dünya Sanat Günü’ndeki tüm etkinlikleri ve sergileri sanatseverlere ücretsiz olarak sunacak İstanbul Modern’de La La La Human Steps kaçırılmaması gereken bir sergi.

İstanbul Modern’den yapılan açıklamaya göre, UNESCO’ya bağlı Uluslararası Sanat Birliği, Türkiye’nin önerisiyle Leonardo Da Vinci’nin doğum günü olan 15 Nisan’ı bu yıldan itibaren Dünya Sanat Günü olarak ilan etti.

Dünya Sanat Günü’nde, İstanbul Modern’in “La La La İnsan Adımları: Boijmans Van Beuningen Müzesi Koleksiyonundan Bir Seçki”, “Dünden Sonra ve Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar” başlıklı sergiler, saat 22.00’ye kadar ücretsiz gezilebilecek.

İstanbul Modern Sinema’da ise Kanadalı dans kumpanyası “La La La Human Steps”in performansı “Amelia” sahnelenecek, sahne sanatları, dans tarihi ve kültür kuramları uzmanı Bedirhan Dehmen ise “La La La Human Steps”in çalışmalarını yorumlayacak.

DEMİRKUBUZ’LA CEYLAN ARASINDA SOĞUK SAVAŞ!

Zeki Demirkubuz’la Nuri Bilge Ceylan arasında aylardır konuşulan fakat günışığına çıkmayan kavga ‘Yeraltın’dan devam ediyor!

Radikal yazarı Kemal Yılmaz, Nuri Bilge Ceylan’la Zeki Demirkubuz arasındaki soğuk savaşın son dalgasını yazdı. Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun ve Uzak filmlerini Demirkubuz’un fikirlerinden esinlenerek hayata geçirmesinin iki yönetmenin arasını gerdiğini yazan Yılmaz, Demirkubuz’un da bunun altında kalmadığını kaleme aldı. Yılmaz’ın twitter’dan öğrendiği kadarıyla olaylar şöyle;
“Ben böyle festivale odaklanmışken bir grup sinema yazarı dün Zeki Demirkubuz’un merakla beklenen filmi Yeraltı’yı seyretmiş. Gösterime girse de şöyle ağız tadıyla bir çelişkiler içinde mahvolmuş insan hikâyesi izlesek diye benim de gün saydığım bir film. Biraz bilgi edinmek saikiyle Twitter’a baktığımda bir şey dikkatimi çekti. Meğer film de gizliden gizliye bir Nuri Bilge Ceylan meselesi varmış. Neymiş? diye araştırınca bana şunu anlattılar:

Malum film tıpkı Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ adlı eserinde olduğu gibi bir küçük memurun ruh dünyasında geziniyor. Kahramanımız bir gün, zamanla meşhur bir yazara dönüşen arkadaşının da bulunduğu bir meyhane muhabbetine katılıyor. Ünlü yazarın etrafındaki kendi tabiriyle ‘yalaka’lardan yeterince gıcık kaptıktan sonra başlıyor verip veriştirmeye. Kariyerini ondan bundan çalıp çırptığı fikirlerle kurduğunu bile söyledikten sonra iyice gaza geliyor ve “Sen bu gidişle Nobel de alırsın Oscar da alırsın…” diye konuşmasını tamamlıyor! Tabii bir yazara ‘sen Oscar da alırsın’ diye şarlanınca, insan kıllanıyor. “Yoksa Nuri Bilge Ceylan’ın Oscar adaylığına mı gönderme var?” diye. Bir de filmdeki yazarın kitabının adı ‘Ankara Sıkıntısı’ olunca, ‘Mayıs Sıkıntısı’ filmiyle hatırı sayılır övgüler alan Nuri Bilge Ceylan’ın akla gelmemesi de imkânsızlaşıyor.

Biraz daha zorlayınca öğrendim ki meğer uzun zamandır sinema çevrelerinde dolaşan bir dedikodu varmış. Bu dedikodunun popüler versiyonuna göre Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Üç Maymun’ filmi Zeki Demirkubuz’un fikrinden hareketle çekilmiş. Daha az popüler bir versiyonunda ‘Uzak’ın neredeyse yarısının vaktiyle Zeki’nin Nuri’ye sekans sekans anlattığı bir film projesinin tıpkısının aynısı olduğu söyleniyor. Bu nedenle araları zaten epeydir açıkmış…”