5053873217 [email protected]

ÖĞRETMENLERE BECAYİŞ FIRSATI DOĞDU

Özür grubundan ataması yapılamayan öğretmenler için yeni bir fırsat doğdu.

2012 yılı Ağustos ayında özür durumundan iller arası yer değişikliği başvurusunda bulunan ancak atanmak istedikleri illerde alanlarında açık norm kadro bulunmaması nedeniyle yer değişikliği gerçekleştirilemeyen öğretmenler ile bunların özürlerinden dolayı atanmak istedikleri yerlerde görevli öğretmenlerin karşılıklı yer değişiklikleri (becayiş) yapılacaktır. Başvurular, 28 Eylül – 3 Ekim 2012 tarihlerinde yapılacak. .

Özür Durumundan Yer Değişikliği Yapılamayan Öğretmenler İle Bunların Görevli Oldukları Kurumlara Atanmak İsteyen Diğer Öğretmenlerin Karşılıklı Yer Değişikliği Başvurusu Alınacaktır.

ÖZÜR DURUMUNDAN YER DEĞİŞİKLİĞİ YAPILAMAYAN ÖĞRETMENLER İLE BUNLARIN GÖREVLİ OLDUKLARI KURUMLARA ATANMAK İSTEYEN DİĞER ÖĞRETMENLERİN KARŞILIKLI YER DEĞİŞİKLİĞİ BAŞVURUSU ALINACAKTIR.

2012 yılı Ağustos ayında özür durumundan iller arası yer değişikliği başvurusunda bulunan ancak atanmak istedikleri illerde alanlarında açık norm kadro bulunmaması nedeniyle yer değişikliği gerçekleştirilemeyen öğretmenler ile bunların özürlerinden dolayı atanmak istedikleri yerlerde görevli öğretmenlerin karşılıklı yer değişiklikleri (becayiş) yapılacaktır.

Bu kapsamda;

1- Özür durumundan yer değişikliği yapılmayan öğretmenler, daha önceki başvurularında beyan ettikleri özürlerinin karşılanacağı yerlere atanacaklarından yeniden başvuru yapmayacaklardır.

2- Özür durumundan yer değişikliği talebinde bulunan öğretmenlerin görev yaptıkları eğitim kurumları karşılıklı yer değişikliği kapsamında ilan edilecektir. Bunlardan eğitim kurumu yöneticisi olarak görev yapanların kadrolarının bulunduğu eğitim kurumunda açık norm kadro bulunması halinde ilan edilecek bu eğitim kurumu, ihtiyaç bulunmaması halinde ise sırasıyla okulun bulunduğu ilçede, ilçede ihtiyaç bulunmaması halinde il genelinde alanında normu uygun olan ilan edilecek bir eğitim kurumuna başvuru yapılabilecektir.

3- Özür durumundan yer değişikliği yapılamayan öğretmenler ile karşılıklı yer değişikliği talebinde bulunacak öğretmenlerin adaylığı kaldırılmış ve bulunduğu ilde en az bir yıl çalışmış olması gerekmektedir.

4- Yer değiştirmelerin karşılıklı yapılabilmesi için sadece ilan edilen eğitim kurumlarında görevli öğretmenlerin özür durumundan atanmak istedikleri illerdeki öğretmenler başvuruda bulunabilecekler, bu illerin dışındaki illerde görevli öğretmenlerin başvuruları kabul edilmeyecektir.

5- Fen liseleri, sosyal bilimler liseleri, Anadolu liseleri ile bilim ve sanat merkezleri ve güzel sanatlar ve spor liselerinin beden eğitimi, müzik ve görsel sanatlar/resim öğretmenliklerine sınavla bu kurumlarda halen çalışan öğretmenler karşılıklı yer değişikliği başvurusunda bulunabilecekler, bu kurumlar dışındaki kurumlarda görevli öğretmenler bunlarla karşılıklı yer değişikliği başvurusunda bulunamayacaktır.

6- Başvurular, 28 Eylül – 3 Ekim 2012 tarihlerinde http://mebbis.meb.gov.tr veya http://ikgm.meb.gov.tr adreslerindeki Yer Değiştirme Elektronik Başvuru Formu doldurularak yapılacak ve başvurular eğitim kurumu müdürlüklerince aynı gün onaylanacaktır.

7- Karşılıklı yer değiştirmeler, özür durumundan atanma talebinde bulunan öğretmenin atanmak istediği ilçe merkezindeki eğitim kurumlarında görevli öğretmenlere öncelik verilmek suretiyle yapılacak, bunun mümkün olmadığı yerlerde sırasıyla o ilçenin belde ve köylerinden başvuran, bunun olmadığı hallerde ise il genelinde başvuruda bulunan öğretmenler arasından yapılacak, belirtilen öncelik sırasına göre talebin birden fazla olması halinde hizmet puanı üstünlüğü dikkate alınacaktır.

8- Atamalar 5 Ekim 2012 tarihinde yapılacak sonuçlar aynı gün ilan edilerek, tebligat yazıları da aynı gün il milli eğitim müdürlüklerine elektronik ortamda gönderilecektir.

9- Karşılıklı yer değişikliği yapılanların yer değişiklikleri kesinlikle iptal edilmeyecektir

OKUL BESLENMESİ NASIL OLMALI?

Minik çocuklarınız okula başladı. Peki büyüme çağındaki çocuğunuzu kantinde satılan, yemesini istemediğiniz gıdalardan nasıl koruyacaksınız, beslenmesini nasıl hazırlayacaksınız. Dilara Koçak, Dipnot Tablet için örnek bir mönü hazırladı ve Derya Demir’in sorularını yanıtladı.

-Dilara Hanım, okul çocukları ile okul öncesi çocukların beslenmeleri farklı mı olmalı? Çocukların beslenme çantalarına neler konmalı?
Okul öncesi çocuk ile okul dönemi çocuğun beslenmesinin özellikleri fark gösterir. Çünkü çocukların beslenme alışkanlıkları o yaşlarda hala şekillenmeye devam eder ve çocukların çok hareketli olduğu ve en hızlı büyüdüğü bu dönemlerde enerji ihtiyacı çok iyi şekilde karşılanmalı. Hareketli oldukları bu dönemde minik midelerini de düşündüğümüzde az ve sık yeme prensibi yerine konulması gereken enerji olarak kritik bir nokta. Bu yüzden temel enerji kaynağımız karbonhidrat önemli. Ancak bulgur ve ekmek gibi şeker ve meyve de karbonhidrat kaynağı. İşte bu noktada karbonhidrat seçiminin önemi ortaya çıkıyor. Şekerli ve rafine edilmiş besin ile yapılan ürünleri çok tercih etmemekte fayda var. Çünkü glikoz beynin yakıtı ve kan şekeri dengesini sağlayan temel kaynak olduğu kadar aşırı tüketimi de diş çürüğünden obeziteye kadar geniş yelpazede sorunlara davetiye çıkarıyor. Üstelik karbonhidrat yoğun ve proteini yetersiz bir beslenme tipi hücre büyümesi ve gelişimi ile boy uzunluğunun olumsuz etkilenmesi veya konsantrasyon güçlüğü gibi sorunlara da sebep olabilir.

Beslenme çantasında karbonhidrat yönünden en iyi seçim taze ve kuru meyve ile sandviç yapmak için kullanacağımız ekmektir.

Sandviç hazırlarken peynir ve yeşillik ile domates olabilir
Ara öğün olarak kuru kayısı, kuru üzüm iyi bir demir kaynağıdır ceviz ve fındık ilavesi hem beyin için iyi bir omega 3 hem de protein kaynağıdır

-Kantinde satılan yiyecekler, çocuğun sağlığını ne şekilde etkiler? Kantinden hangi gıdalar alınıp, hangilerinden uzak durulmalı?
Kantinlerde geçen yıl şekerli ve gazlı içeceklerin satışı durdurulmuştu ama maalesef bu yıl yeniden serbest hale geldi. Oysa kantinlerde sınırlama önemli bir yaklaşımdı. Çocuğun şekerli içecek yerine ayran alması, taze meyve ve kuruyemiş tüketmesi çok daha doğru.

-Anne babalara, çocukların okulda beslenmelerinde günlük ihtiyaç olunan vitamini almalarını sağlama konusunda neler önerirsiniz?
Okul çocuklarında, besinlerin yetersiz, dengesiz veya fazla tüketilmesi sonucunda istenmeyen bazı sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır:
• Büyüme ve gelişme geri kalır.
• Enfeksiyon hastalıkları sık ve ağır seyreder.
• Şişmanlık önemli bir sorun olarak ortaya çıkar. Çocukluk döneminde ortaya çıkan şişmanlık, ileriki yaşlara yansır ve yüksek tansiyon (hipertansiyon), kan yağlarında artış (hiperlipidemi), kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı (diyabet) gibi kronik hastalıklara zemin hazırlar. Ayrıca psikolojik sorunlara da neden olur.
• Diş sağlığı olumsuz yönde etkilenir. Özellikle yemek aralarında ya da öğünlerde sık yenilen ve içilen şekerli besinler diş çürümelerine neden olmaktadır. Bu besinler sadece dişlere zarar vermekle kalmaz, doygunluk hissi vererek ve vücut için gerekli olan diğer besinlerin alınmasını engelleyerek, sağlığa dolaylı olarak zarar verirler.

-Siz bir beslenme uzmanı olarak henüz, kendi başına yeme alışkanlığı edinmemiş olan çocuklar için neler önerirsiniz? Okulda oldukları sürece bu ihtiyaçlarını nasıl karşılamaları gerekir?
Anne ve babalar çocukların alışkanlıklarını daha iyi bildikleri için beslenme çantasını hazırlarken biraz daha özenli davranmalılar. Çocuğun el ve yeme becerileri 5-6 yaşlarında hala gelişmeye devam ediyor. Meyveyi ısırması veya yumuşak bir sandviçi rahat tutması, dökmeden yemesi gibi detaylar önemli. Bu noktada öğretmenlerin de takipçi olması lazım. Çünkü sabah erken uyanıp okula gelen çocuğun 2-3 saatte bir enerji takviyesi yani minik bir öğün alması öğrenme kabiliyeti ve günlük enerjisini yönetmesi açısından son derece önemli. Anne ve babalar çocuk okuldan geldikten sonraki dönemi de iyi değerlendirmeye çalışmalı okulda yediklerine göre diğer öğünleri dengelemeye çalışmalı.

-Çocukların günlük enerjilerini almaları için sabah kahvaltısının öneminin büyük olduğunu biliyoruz. Bu durumda evden çıkarmadan kahvaltı etmek istemeyen çocuklar için neler önerirsiniz?
Kahvaltı okul başarısını arttırıyor. Okul hayatıyla birlikte çocukların beslenme alışkanlıklarında meydana gelen en önemli değişiklik sabah erken uyanmak servise yetişmek ve bu sırada kahvaltıyı atlamak olabiliyor. Kahvaltı günün en uzun açlığı olan gece açlığını takip etmesi nedeniyle biten enerjinin tekrar alınabilmesi için en önemli öğündür. Araştırmalara göre kahvaltı yapan çocuğun sınıf içerisindeki başarısı daha fazla, problem çözme yeteneği daha iyi, kavrama yetenekleri daha gelişmiş. Ayrıca kahvaltı yapan çocuklar beslenme yetersizliğinden oluşan hastalıklara daha az yakalanıyorlar. Bazı araştırmalar ise kahvaltı yapmayan çocukların daha şişman olduklarını bildiriyorlar. 9 -10 yaşlarında 2379 çocuğun 9 yıl boyunca takip edildiği bir çalışma sonucuna göre; kahvaltı yapanların daha fazla kalsiyum ve lif aldığı ortaya çıkıyor. Çocukların kahvaltı ve ara öğün yapması kadar bu öğünlerde yediği besinlerin içeriği de çok önemli. Bu öğünlerde kan şekerini hızlı yükselten ve sonra düşüren şekerli gıdalar yerine süt, yumurta gibi yavaş emilen tokluk hissi daha fazla olan ve büyüme döneminde daha fazla ihtiyacımızın olduğu proteinli gıdaları almak gerekir

Örnek kahvaltılar
• Tahıl gevreği ve süt, istenirse meyve eklenebilir
• Az yağlı tost ve meyve suyu
• 1 bardak süt, muz istenirse kuru üzüm veya kayısı da eklenebilir
• 1 bardak taze meyve suyu içine 1 kaşık pekmez, salamlı, sebzeli sandviç
• 1 bardak süt, fındık, ve meyve
• Haşlama yumurta veya omlet, ekmek, zeytin, domates, salatalık, biber
• Ekmek, peynir, zeytin, domates, salatalık, biber
• 1 bardak süt, fındık ezmesi sürülmüş ekmek
• 1 bardak süt, az yağlı kek

ÖĞRETMENLERE AYDA 80 SAAT EK DERS İMKANI!

Yeni eğitim sistemiyle birlikte ortaokullarda bile birçok seçmeli dersin verilecek olması öğretmenlere ek gelir kapısı açtı.

Ayda 80 saate kadar ek ders verme hakkı olan öğretmenlerin maaşlarına 700 TL ek gelir gelecek. Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 12 yıllık kademeli ve zorunlu eğitim sistemiyle birlikte artan seçmeli ders sayısı, maddi açıdan öğretmenlerin yüzünü güldürecek. Bu yıl ilk kez ortaokullarda 21, imam hatip ortaokullarında 18, liselerde 18 farklı seçmeli dersin verilecek olması, öğretmenlerin bütçesine büyük katkı sağlayacak.

AYDA 80 SAATE KADAR
Sabah’ın haberine göre; öğrenciler tarafından seçilen dersler için okulda öğretmenin bulunmadığı veya yeterince bulunmadığı durumlarda öncelikle diğer okullardan maaş veya ek ders karşılığı görevlendirmeler yoluyla öğretmen temin edilecek. Bunun da mümkün olmadığı hallerde ise ücretli öğretmen temin edilerek dersler açılacak ve öğrencilerin bu dersi alması sağlanacak. Bir öğretmenin haftada en fazla 20 saat ek ders alabileceğini belirten yetkililer, ayda bir öğretmenin 80 saate kadar ek ders alabildiğine dikkat çekti.

VE 66 AYLIKLAR OKULA BAŞLADI

Birinci sınıflar için 2012-2013 eğitim öğretim dönemi bugün başladı. Birinci sınıflar için ders zili çalarken veliler heyecanlı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın minik öğrencileri okula alışmalarını kolaylaştırmak için hazırladığı “okula uyum” programı 10-14 Eylül tarihleri arasında yapılacak. İlköğretimlere bağlı ana sınıfları için de aynı program uygulanacak. Okullarda düzenlenecek açılış törenlerinin ardından, müdürler velilere uyum programını anlatacak. daha sonra öğrenci ve velilere okullar tanıtılacak.

ÇOCUKLAR OKUL KORKUSUNU NASIL YENECEK?

Bu yıl okul zilinin çalmasıyla birlikte çocukların hayatında yeni bir dönem başlıyor. Ancak bu yıl diğer eğitim-öğretim dönemlerinden farklı olarak 5,5 yaşını dolduranlar da birinci sınıfa başlıyor. Çocukların anne ve babalarından, kendileriyle ilgilenen aile büyüklerinden ayrılmakta, yeni bir ortama girmekte yaşadıkları sorunlar daha da artacak gibi görünüyor.
Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Arzu Önal, çocukları okula alıştırırken ve okul fobilerini yenmelerine yardımcı olurken sıcak ve içten davranılmasını öneriyor ve ekliyor: “’Korkma, korkulacak bir şey yok’ derseniz, çocuk bunu demek ki korkulacak bir şey var olarak algıladığından bu tür yapma, etme tarzında komutlar içeren cümleler kurmaktan kaçınmalısınız” diyor. Çocukların okul fobileriyle ilgili anne ve babaların en çok merak ettikleri konular hakkında bilgiler veren Dr. Arzu Önal, hem bu bu konuyla ilgili sık sorulan soruları yanıtlıyor hem de anne babalara önemli önerilerde bulunuyor:
OKUL KORKUSUNA KARŞI 6 ÖNERİ

Yeni bir ortama girmeye hazırlanan çocuk kendini güvende hissedebilmek için girdiği ortamda neler olacağını önceden bilmek istiyor. Ancak bunu bilebilmesi ve anlayabilmesi amacıyla çocuğa yeterli ve kaliteli zaman ayrılması gerekiyor. Bu korkuyu yenmesi için 6 öneride bulunan Dr. Arzu Önal, bunları şöyle sıralıyor:
1- Çocuğunuzu sabah sarılarak uyandırın. İlk zamanlarda çocuklar yeni bir düzene alışmaya çalıştıklarından kendi başlarına uyanamayabilir. Anne ve babalarının kendisini uyandırdığını gören çocuk rahatlama hissi duyar.
2- Elbette güne başlamak sadece uyanmakla bitmiyor. Çocuğunuzun okul hazırlıklarını yapmasına, giyinmesine ve dişlerini fırçalamasına yardımcı olun.
3- Çocuğunuzla birlikte kahvaltı etmeniz okula gitmeden önce kendini iyi hissetmesine yardımcı olur.
4- Onunla birlikte okula gitmeniz de moralini artırır, kendisini güvende hisseder, yalnızlık duygusunu daha az duyumsar.
5- Sırt çantasını sınıfına yerleştirin.
6- Pencereden anne-babasına güle güle demesini isteyin.

SAKİN VE YUMUŞAK BİR SES TONUYLA KONUŞUN
Tüm bunların yanısıra anne ve babaların çocuklarını sınıfa bırakırken sakin bir ses tonu ve görünümde olmalarını öneren Dr. Arzu Önal, “Çocuklar anne-babalarının ne hissettikleri konusunda duyarlıdırlar ve endişeliyseniz hemen anlarlar. Dolayısıyla güle güle derken içinde bulunduğunuz ruh hali onun feryat figan ağlamasına ya da koşarak mutlu bir şekilde okula yönelmesine etki etmektedir. İçinizden ne kadar üzülseniz de gülümseyin, sakin ve yapıcı ses tonu ile konuşun. Kaygılı ya da mutsuz olduğunuz yüzünüze yansır ise çocuğunuz şöyle bir mesaj alır “Okul / kreş /yuvaya gitmemle ilgili annemi endişelendiren bir şey var, demek ki başıma bilmediğim bir şey gelebilir?”. Tüm bu yaklaşımların bazen başarısızlıkla sonuçlanabileceğine de dikkat çeken Dr. Arzu Önal, “Bu durumda bir uzmandan destek almak faydalı olabilir. Oyun terapisi, Kognitif davranışçı terapi yöntemleri ve ilaç tedavisi kullanılan yöntemler arasındadır. Bazen tek başına bazen de bu yöntemleri birleştirerek tedavi sağlanmaktadır” diye konuşuyor.
GÜVENSİZ ÇOCUKLAR DAHA ÇOK ZORLANIYOR
Okula başlarken takvim yaşının yanısıra çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimi de okula başlamaya hazır olup olmadığının göstergesi olarak önem taşıyor. Bazı çocuklar daha geç olgunlaşabiliyor, bu durumda okula başlamak için bir yıl daha beklemesi gerekebiliyor. Fakat tutturma ya da kaygı kaynaklı bir isteksizlik ortaya çıkıyorsa bu davranışın üzerine gidilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Arzu Önal, şunları söylüyor:
“Böyle durumlarda yapılan erteleme 2-3 yıl sonra da olsa okula başladığında aynı tepkileri vermesini engellememektedir. Bu durum, daha önce anne-babadan ayrılmayan, ayrılığın edişe verici olduğu duygusu hissettirilen, güvensiz çocuklarda daha sık görülmektedir. Bu çocukların kaygı düzeyi oldukça yüksektir ve ebeveynlerinde de kaygı hali olabilmektedir. Daha önce hiç sorumluluk verilmeyen, aşırı korumacı davranılan ve otonomisini geliştirmesine müsaade edilmeyen çocuklarda daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır.”

4+4+4=12 Mİ, YOKSA DAHA FAZLASI MI?

Eveeeeeeet , koca bir yaz tatilini daha geride bıraktık. Başta mini mini birler çalışkan ikiler olmak üzere pek çok öğrenci, birkaç hafta sonra bir eğitim ve öğretim yılına daha başlayacak. Bu eğitim yılını, kokulu pembe silgiler ve renkli kalemlerin coşkusuyla karşılamayı çok isterdim ama maalesef bunun tam aksine- biraz da işin içinde olduğumdan olabilir- bu seneyi büyük bir kaygıyla karşılıyorum.
Günlerdir üzerinde tartışılan çiçeği burnunda yeni eğitim sistemimiz nam-ı diğer 4+4+4 hakkında söylenenleri yinelemek istemiyorum çünkü anladım ki bunun bir faydası yok. Birisi emekli, diğeri emekli olmak üzere olan öğretmen-ayrıca işinin hakkını vermek için kendini paralayan- anne ve babanın çocuğu olduğumdan eğitim camiasında büyüdüm ve bu yüzden eğitimin nasıl bir şey olduğunu kısmen de olsa bildiğimi sanıyorum. Bu yeterli değil diyenler olabilir, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü son sınıf öğrencisiyim ki bu da bana duyduklarımı değerlendirmede ve yorumlamada işkembeden atmak yerine bilimsel verilere dayanma olanağı sağlamaktadır.
Gelelim fasulyenin nimetlerine… Gönül isterdi ki şu birkaç satırda yüreklerinize su serpebilsem ya da en azından işin tozpembe taraflarını gösterebilsem. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu konu hakkında şimdiye dek söylenenleri- samimi olmak gerekirse uzmanların ve kafası karmakarışık ebeveynlerin feryatlarını- tekrar etmek istemiyorum. Zaten onca uzmandan sonra sadece öğrenci olan birinin görüşleri sanıyorum ki konuya farklı bir ekleme yapmayacaktır. Öyleyse niye ağzını açıyorsun be çocuk? diyebilirsiniz. Aslında bu yazımı kaleme almama sevgili Enver Aysever’ in Aykırı Sorular programı neden oldu. Aysever 3 Eylül 2012 tarihli programında ODTÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. M. Yaşar Özden ile 4+4+4 sürecini değerlendirdi. Daha önce de Prof. Dr. Yankı Yazgan ile aynı konuda konuşmuştu. Yine muhteşem sorular sordu dememe gerek yok sanırım ve bence bilimsel verilere dayanan hiç de aykırı olmayan cevaplar bizleri yine aynı noktalarda buluşturdu. Yeni sistemin çocukların gelişim dönemi özelliklerine uygunluğu, madem oyun oynanacak bunu neden okul öncesi adı altında yapılmadığı, okul öncesi öğretmenlerinin görevlerini gerekli bilgiye sahip olmayan sınıf öğretmenlerine vermenin sakıncaları, yeni sistemle ilgili bilinmeyenlerin yarattığı kaygılar vb.
Söyleşi sırasında Özden, 2005’te eğitimde yapılan radikal değişiklikten sonra günümüze kadar 7 yılın geçtiğini, eğitimde bir reformu değerlendirip çöpe atmak için ya da onunla ilgili radikal değişiklikler yapmak için 7 yılın yeterli bir süre olmadığını belirtti. Ayrıca tasarının onlara, fikirlerini almak için sunulan haliyle, onaylanan son hali arasında farklılıklar olduğunu söylediğinde öyle şaşırdım ki eminim gözlerimi pörtletmişimdir. Böyle bir şey gerçekten mümkün müdür? Evimize halı seçmiyoruz, sayısız çocuğun ve insanın hayatını etkileyebilecek bir karar alıyoruz. Söyleşinin son dakikalarında Aysever sayın bakanım soruyor diyerek Özden’e sorularıma soru, kaygılarıma kaygı ekleyen bir mesaj iletti. -Bu mesaj tam olarak 37:12. dakikada başlıyor. Programın tekrarına http://tv.cnnturk.com/aykirisorular sayfasından ulaşabilirsiniz. – Mesajda beni bu denli etkileyen cümlelere gelince: “Bizim elimizde de farklı akademik raporlar var bakanlığımızda çalışanların %60 ı bu alanda doktora yapmış insanlar onların farklı değerleri var. … Madem ki ODTÜ’den bilim adamı bunu söylüyor şu ifadesini altüst edecek bir şey. Okul temelli akademik bilgilerden bahsediyor yani 66 aylık çocuğa akademik bilgi vereceğimizi var sayıyor. O varsayım yanlış. Biz 66 aylık çocuğu aldıktan sonra hemen okul temelli akademik eğitime başlamayacağız.”
Öyleyse bilgilerimiz eski midir? –Çünkü şimdiye dek duyduğum hemen her yorum, senelerdir girdiğim derslerde öğrendiğim ve baktığım her kitapta okuduğum bilgilere dayanıyor. – Gerçi söyleşi sırasında sayın Özden, sadece “O bilgiler eski?” demenin pek bir anlamı olmadığını çünkü sırf bu cümleye dayanarak adım atılamayacağını, muhakkak yerine bilimsel bir veri konulması gerektiğini de belirtmişti. Peki şimdi bu durumda biz geçerliği olmayan bilgilerle mi eğitilip, yine aynı bilgilerle mi KPSS gibi sınavlara giriyoruz? Mesleğe o “eski” bilgilerle mi adım atıyoruz? Söylendiği gibi daha güncel bilgiler söz konusu ise, bunları başta eğitimci adayı olan öğrenciler olmak üzere tüm eğitimcilere duyurmak gerekmez mi? Bir diğer ayrıntı da şu, madem çocuklar akademik bilgi almayacak, oyun oynayacak, neden bu işi eğitimini almış kişilere vermiyorlar da, kısa süreli seminer destekleriyle sınıf öğretmenlerini ekstradan strese sokuyorlar ? Ya da dediğim gibi her şeyin bir açıklaması varsa anlatsalar da hepimiz rahatlasak. Oyun hamuru yerine konan çocuklardan hiç bahsetmiyorum bile zira olan -pek çok zaman olduğu gibi- yine çocuklara olacak. Ebeveynleri ve öğretmenleri bir yana bırakalım, olası zararlardan en çok etkilenen, bunlarla baş etme potansiyeli görünürde en düşük olan ne yazık ki çocuklar. Ve onlar bizim çocuklarımız.
Geçtiğimiz sene bahar döneminde çok sevgili hocam Dr. Seval Eminoğlu Küçüktepe’ den aldığım Rehberlikte Program Geliştirme dersinde, tek bir dersin bile programının hazırlanmasının ne kadar emek istediğini, ne kadar zorlu bir süreç olduğunu gördüm. Üstelik bu dersi aşamaları ezberleyerek değil, gayet işin mantığında ne var onu görerek tamamladım. Tabii ki şimdi size bu süreci tek tek yazacak değilim.-Meraklısına özel olarak anlatabilirim- Burada sadece herhangi bir dersin programını geliştirmekten de bahsetmiyoruz, koca bir eğitim sistemini yeniden düzenlemekten bahsediyoruz. Madem öyle, onca emekten sonra ortaya bir türlü anlaşılamayan ve kaygı uyandıran bir sistem koymak yerine, sistemin merak edilen tüm unsurlarını açıklayarak kaygıları en aza indirmek daha iyi olmaz mıydı? Hem böylece ortaya çıkardığınız ürün eleştiri ve kaygı üretmektense, hak ettiği değeri daha fazla görmez miydi?
Sorulan her soruya cevap verilebiliyor belki ama okulöncesi öğretmenliği eğitimi almamış sınıf öğretmenlerinin, okulöncesi çağındaki çocuklara eğitim/öğretim verirken hallerinin nice olacağına dair bir cevaba henüz rastlamadım. Söylenen tek şey: “Okuma yazma öğretimine Nisan’da başlanacak, o zamana kadar oyun oynanacak.” Bu yeni sistem bizlere bir oyun oynamasa bari.
Öğretmen Akademisi Vakfı’ nın reklamlarından biri, bir sınıf öğretmeninin öğrencilerine yönelttiği şu soruyla sonlanıyor: Önümüze çok zor bir şey çıkarsa ne diyeceğiz? Çocuklar: Biz bunu yaparız. Sanırım artık elimizden gelen tek şey, bu slogana sıkı sıkı sarılmak. Ama bence bu konuyla ilgili asıl soru şu: Biz bunu yapmalı mıyız?
Sözü daha fazla uzatmayayım. Laf aramızda, buraya kadar suya sabuna dokunmadan fikrimi dile getireceğim diye canım çıktı zaten.

 

Başak SULTAN