5053873217 [email protected]

ÖNCE ANADOLU, SONRA ALMANYA YOLCUSU!

Pinhani ‘Başka Şeyler’ adlı albümünün tanıtımı için yollara düşüyor. Ufukta Anadolu ve Almanya var.

Pinhâni, şubat ayında çıkardığı yeni albüm tanıtımı için İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir gibi şehirlerde verdikleri konserlerden sonra şimdi de Trabzon, Erzurum, Malatya ve Diyarbakır’ da konserler verecek. Grubun konser programı  şöyle:

28 Mart Çarşamba – Mali Bar, Trabzon (Maraş Cad. Bordo İşhanı Kat:6 Trabzon) (21:00)
29 Mart Perşembe – Desibel Bar, Erzurum (Yukarı Mumcu Cad. No:33 / A) (21:00)
30 Mart Cuma – Altınyunus Restoran, Malatya (Elazığ Yolu 4. Km) (19:00)
31 Mart Cumartesi – Süleyman Demirok Tesisleri, Diyarbakır (Mehmet Akif Ersoy Cad.) (19:00)

13 Nisan Cuma – Podium Lounge, Mannheim, Almanya (22:00)
14 Nisan Cumartesi – Sahnebar Live Performance Bar, Münih, Almanya (22:00)
18 Nisan Çarşamba – Zeytinburnu Kültür Merkezi, İstanbul (20:00)
22 Nisan Pazar – Özgürlük Parkı, Kadıköy, İstanbul (18:00)

BEHZAT Ç. BU HAFTA NAZIM’DAN ÇAKTI

Behzat Ç. birçok özelliği ile Türk dizi tarihinde ayrı bir yere sahip ve uzunca bir zaman da öyle kalacak gibi. Behzat Ç.’yi Türk dizi tarihinde kült yapan, en olmadık yerlerde olmadık karakterlere tarihten kopup gelen büyük sözler söyletmesi.

 

Son bölümde Orhan adında bir Alzheimer hastası Kore savaşını anlatıyor. Arada söz ettiği birçok alakasız sözden sonra, ölümcül birkaç cümleyi alttan alta bize aktarıyor.

“Kore savaşına katıldım, Marilyn Monroe geldi, biz aç aç dedik. O dönemde bize demokrasi yeni gelmişti. Kore’de yoktu. Sıcağı sıcağına Kore’ye de götürelim dedik. O kadar savaştık Kore’de iki şey çok gücüme gitti. Biri Amerikan askerleri geri çekilirken bize haber vermediler, kaldık düşmanın ortasında. İkincisi de Amerikan Generali Mac Arthur bize 2,5 centlik asker dedi”

Orhan adlı karakterin gönderme yaptığı 2,5 centlik asker aslında Nazım Hikmet’in bir şiirine gönderme. Şiirin gerçek adı 23 centlik asker. O “23 centlik asker” sözünü söyleyen kişi de Mac Arthur değil, ama karakter Alzheimer hastası olduğu için durumu anlayışla karşılamak gerekiyor. Sözü söyleyen kişi Nazım Hikmet’in şiirinde adı geçen Mister Dallas.

Behzat Ç. nin göndermesini alıp, şiiri bir kere daha hatırlatıyoruz.

 

“mister dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
ankara’da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
yahut da aynı hesapla mister dallas,
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
istanbul’da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
yalnız bir mesele var mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidicek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela mister dallas,
yeller eserken yerinde sizin new york’un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
elinde bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
dahası var dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince bedrettin’in…
o, tornacı hasan, köylü memet, öğretmen ali’dir,
kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 eylülü’dür.
dedim ya, mister dallas,
herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
ucuzdur vardır illeti.
hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük türk milleti.”

 

 

MUHTEŞEM YÜZYIL’A MUHTEŞEM CEZA İHTİMALİ

Muhteşem Yüzyıl Dizisinin 30. 43. ve 44. bölümlerinde kullanılan 1. derece sit alanı Yarımburgaz Mağarasın’a çekim sırasında yapılan fark edilen cezayı gündeme getirdi. Hangi tahribatın hangi set ekibi tarafından yapıldığı tam net olmasa da, son dönemde 2 dizi bu mağarada çekim yaptı. www.arkeolojigazetesi.com’un belgelediği durum kültür varlığımıza verebileceği olası zararlar açısından üzücü. Üstelik bu durumun sanat adına yapılıyor olması da ayrı bir üzüntü kaynağı.

İstanbul’da, Küçük Çekmece gölünün kuzeyinde yer alan Yarımburgaz Mağarası, Türkiye’nin en eski arkeolojik buluntu yerlerinden biri, kıtalar arasındaki coğrafi konumu ve arkeolojik bulgularının eskiliği nedeniyle tüm dünya için önemli arkeolojik buluntu yerlerinden bir tanesidir. Mağarada 1960′lı yıllarda Şevket Aziz Kansu tarafından arkeolojik kazılar yapıldı; 1977 yılında birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edildi.

FİLMLERLE BELGELENEN TAHRİBAT

Can çekişen bir kültür varlığı olarak Yarımburgaz Mağarası’nın bugün neredeyse tamamen tahrip olmuş olmasındaki nedenler, ne yazık ki, sadece yukarıda sayılanlarla da sınırlı değildir. Yarımburgaz’ın yok edilmesinde sinema sektörü de elinden geleni ardına koymamıştır. Sektör, Yarımburgaz’ın katledilmesine iştirak etmekle kalmayıp ayrıca bu cinayeti takip edilebilir bir şekilde belgelemeyi de “başarmıştır”.

1971 yılında çekilen “Ali Baba ve Kırk Haramiler” filminde Yarımburgaz Mağarası haramilerin “açıl susam, açıl” diyerek girdikleri mağaradır. Bu film için mağaranın ağzına bir kapı yapılmıştır. Görüntülerde Yarımburgaz’ın çevresi henüz bakirdir, önünden sadece toprak bir yol geçer. Mağaranın içi de bugün görülenden farklıdır; tahribat henüz tam olarak başlamamıştır. “Küçük Ağa” filminin çekimleri içinse mağaranın duvarlarındaki freskler kazınarak yok edilmiştir.

Bir uzaylının mağarada yaşayan bir kadına olan aşkını anlatan “Yorr’un Öyküsü” filminde ise mağaranın içine büyük bir havuz yapılır. Film senaryosu gereği bu havuz dinamitle patlatılır. Bu patlamayla birlikte arkeoloji açısından son derece önemli olan dolgular mağaranın ağzından suyla birlikte akıp gider. Böylelikle bir arkeolojik sit alanı ilk kez “uzaylılar” tarafından tahrip edilmiş olur. Bu açıdan Yarımburgaz’ın dünyada bir başka benzeri yoktur.

MUHTEŞEM YÜZYIL’IN MAĞARASI
Pargalı İbrahim’in iyileşmek için girdiği su birikintisini oluşturmak için mağarada kazı yapıldı. Bu çukur çekimlerden sonra dolduruldu (küçük resim).

Yarımburgaz Mağarası’nda film sektörünün yarattığı tahribat, 1986′dan 2011 yılına kadar olan 25 yıllık süreçte oldukça azalmıştı. Bunda gerçekleştirilmiş bilimsel çalışmaların büyük bir etkisi olduğu açıktır. Yarımburgaz Mağarası 2011 yılıyla birlikte yeniden bir sahne haline getirildi. Bunda kurgularını platoların yapaylığından kurtarmak isteyen yapımcıların tarihi-kültürel değeri bulunan mekânların etkileyiciliğinden yararlanmak istemeleri rol almış olabilir. Ancak bu çabalar muazzam bir tahribatın altına imza atılmasına vesile olmuştur.

Örneğin, dizinin 30. bölümündeki deyiş sahnesi için bir mağaraya ihtiyacı olan “Muhteşem Yüzyıl”, sektörünün 1980′lerdeki geleneğini bozmamış ve birinci dereceden arkeolojik sit alanı olan Yarımburgaz Mağarası’nı seçmiştir. Bu bölümde Pirlere Niyaz Ederiz deyişinin söylendiği sahne Yarımburgaz’da geçmektedir.

Arkeolojik varlıklar hassas ve kırılgandır. Bunların içinde adım atmak bile büyük dikkat gösterilmesini gerektirir. Ancak “Muhteşem Yüzyıl”ın bu sahnesinin çekimi için onlarca kişi mağaranın içine doluşmuştur. Üstelik sözü geçen sahne için mağaradaki arkeolojik bir kazı alanının içinde ateş yakılmıştır.

Mağaranın etkileyici görsel ortam sunmasından olacak, “Muhteşem Yüzyıl” dizisi bu kadarla da kalmayıp 43 ve 44. bölümlerde de mağarayı kullanmaya devam etmiştir. Yaralanan İbrahim Paşa’nın iyileşmesi için “Deva Mağarası”na, yani Yarımburgaz’a gitmesi ve orada tedavi olması gerekmiştir. Tedavi olması için mağaranın içindeki bir suda bir süre yatırılmıştır. Bu su birikintisinin yapılabilmesi için bu sefer eski kazı alanları kullanılmamıştır. Ancak ne yazık ki, bu durum sevindirici değildir. Çünkü bu su birikintisinin yapılabilmesi için birinci derece arkeolojik sit alanı olan Yarımburgaz Mağarası’nda yeni bir kazı yapılarak bir çukur oluşturulmuştur.(www.arkeolojigazetesi.com)

BONO ŞİİRE SES VERDİ

Bukowski “ask bir önyargidir” cümlesiyle ölümsüzleşmiş dünyanın gelmiş geçmiş en önemli şairlerinden biri. Bu büyük insanın şiirlerinde ses bulmak isteyen U’ grubunun solisti Bono Bukowski’nin 2 şiirini seslendirdi.

 

 

 

Bono ilk olarak Bukowski’nin ‘What Matters Most is How Well You Walk Through the Fire’ (1999) adlı kitabından ‘Roll the Dice’ şiirini okuyan Bono, daha sonra ‘Love is a Dog From Hell’ (1977) adlı kitaptan ‘The Crunch’ adlı şiiri seslendirdi. Bono tarafından okunan şiirler ‘Born Into This’ adlı Bukowski belgeselinde yer aldı.

 

 

 

 

 

 

[youtube width=”600″ height=”365″ video_id=”v0e9qqF5Yhs”]

RESSAM CÜNEYT, NEREDE SERGİ AÇACAK?

Türk Sineması’nın ünlü aktörü Cüneyt Arkın’ın eşi Betül Arkın, eşinin sağlık durumunun çok iyi olduğunu söyledi. Betül Arkın, “Cüneyt Bey, alkol ile mücadele için seminerler vermeye devam ediyor. Cüneyt bey, evde hiç boş durmuyor zira sürekli resim yapıyor. Geçen yıl ilk kişisel sergisini açmıştı. Cüneyt Arkın bu yılda 2. kişisel sergisini Eskişehir veya İstanbul’da açmayı planlıyor” dedi. Çıktığı alışveriş sırasında gazeteciler ile ayaküstü sohbet eden Betül Arkın, daha sonra alışveriş yapmak için mağazaları dolaşmaya devam etti.

 

[layout show=”2″]

TÜRKÇE SÖZLÜ HAFİF BATI KADINININ KİTABI

Çok sevilen Dizüstü Edebiyat serisinin en sevilen yazarlarından pinkfreud’u Twitter’ın “Türkçe sözlü hafif batı kadını” olarak tanıdık. Sorun Bende Değil Sende isimli ilk kitabıyla içindeki “deli”yi gördük, çomağımızı sakladık.

Aşkı karmaşıklaştıran türümüzün en tatlı örneklerinden pinkfreud’u, twitter ve blog aracılığıyla her gün yaklaşık 100,000 kişi okuyor, izliyor. Kimi onu en yakın dostu, kimi düşmanı biliyor. Her söylediği konuşuluyor.Popülerliğini halen koruyan ilk kitabının ardından Sorun Bendeymiş’de hikaye devam ediyor. Bir kadının ayrılık acısıyla nasıl başettiğine dair yazılmış en eğlenceli kitabın yazarı pinkfreud, ikinci kitabında sonun başlangıcına götürüyor bizleri.