5053873217 [email protected]

Erkek dediğin güçlü ve cesur olur! deriz hep. İşte tam bir cesaret ve güç örneği.

Ne yalan söyleyeyim, özellikle Emret Komutanım dizisinde onu ekranda gördükçe “Bu kız pek erkeksi ya” diye düşünüyordum. Rolün verdiği erkeksilikten başka bir şeydi bu ama adını koyamıyordum. Sonuçta marjinal olan çok kadın var ama erkeksi olmak daha başka. Bu nedenle haberi duyduğumda hiç şaşırmadım, sanki haberim olan beklediğim bir şey gibiydi. Sadece şimdiki halini çok merak ettim. Rol aldığı projelerde de beğenirdim ama bu sefer cesaretinden ve de dürüstlüğünden en çok da kaya gibi duruşundan dolayı kendisine bir kere daha hayran oldum. Malumunuz bizim kültürümüzde erkeğin cesuru ve güçlü olanı makbuldür. Lakin ne hikmetse “genelde” iş en basitinden annenin babanın istemediği şeyleri yapmaya ve bunların arkasında durmaya gelince bu durum biraz değişir. –Akraba, iş arkadaşı, komşu vb. bilumum değerli insanı saymıyorum bile ama neyse konumuz o değil şimdi.- Neticede herkesin yükü kendine ağır ve insan genelde küçük şeylerde bile “nasıl el içine çıkarım ben” diyebilen bir varlık. Neyse, böyle bakınca ailevi durumlar bir yana, ülkede bilinen bir yüz olduğu halde kararını açıklaması ve arkasında durması beni gerçekten çok etkiledi.

 

Rüzgar’ ın Ayşe Arman’ a vermiş olduğu röportajı okuduğumda “Tam bir ‘varoluş’ öyküsü!” dedim.

E hal böyle olunca röportajını da büyük bir dikkatle, tekrar tekrar okudum. Okurken içimden bu derslerde gördüğümüz kitaplarda okuduğumuz kuramlardan birini hatırlatıyor bana diyordum ki çok geçmeden ampul yandı: Varoluşçuluk!

Varoluşçuluğun esasları arasında ön sıralarda görünen bir tema özgür seçimdir. İnsan bir boşluğa atılmıştır, çevresi belirsizlikle çevrilidir. Akılcı ve objektif değerlendirme yapabileceği bir dünya değildir burası. Olsa olsa “saçma” bir dünyadır. Ama yine de ölüme kadar, o son nihai noktaya erişinceye kadar yaşamak ve seçmek zorundadır. Seçimleri insana bir “öz” verecektir. İnsan özgür iradesiyle yaptığı seçimler sonucu kendisini yaratacaktır.*

O tam da bunları yaptı. Seçimleriyle “kendisi” oldu. Tabi bu seçimlerin bir sonu yok hatta Rüzgar olarak her şey daha yeni başlıyor ama sanırım iyi kötü her şeyin şimdi gerçekten anlamı var. Ameliyattan çıktığındaki hislerini tarif etmek için “Yeniden doğmuş gibi hissettim. Nil öldü, Rüzgar doğdu.” demiş. Her şeyin oldu bitti işte gibi görünen bu cümle aslında öyle çok anlam barındırıyor ki… Biz bu anlamları kısmen de olsa röportajın bütününde anlıyoruz. Elbette yaşayan için çok daha başkadır ama en azından Rüzgar Erkoçlar bu kadar basit olmadığını anlamamıza yetecek şekilde içtenlikle anlatmış bu süreci. Zaten merak edenler röportajı okurlar diye ne olmuş, nasıl olmuş kısmına ben hiç değinmiyorum ama ben okuduğumda tam bir “varoluş” öyküsü dedim. Yukarıda etkilendim diye bahsettim ama aslında o kadar basit değil. Duygulandım, heyecanlandım, “şimdi ne kadar mutludur” deyip sevindim hatta tarif edemediğim farklı duygular hissettim içimde. Laf aramızda ülkem adına da sevindim, “hala umut var” dedim.

Sonuçta onun açısından bakarsam da, tüm bunlardan anladığım o başkalarının kafasında oluşmuş ya da oluşabilecek düşüncelerle savaşacak kadar güçlü ve cesur bir insan. Sadece kendisini doğurmamış, aynı zamanda yalanlarıyla yüzleşip onları öldürebilmiş birisi. Ne yöne gideceğini bilmediği bir hayata atılıp gerekirse yalnızlığı ya da çok sevdiği mesleğini bırakmayı bile göze almış. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, pek de yakışıklı bir erkek olmuş.

Aslında kendimi bıraksam daha böyle sayfalarca yazabilirim ama gerek yok, o yapacağını yapmış ve söylenecek her şeyi söylemiş. Zaten bunca satırı da sırf içimdekileri paylaşmak için yazıyorum, yoksa bu durumda bence bize düşen tek söz şu: Helal olsun!

* http://www.varoluscupsikoterapi.net/Varolusculuk.html adresinden alıntıdır.

Başak SULTAN