5053873217 [email protected]

 14 Şubatı geride bıraktığımız bugünlerde, hemen her yerde bize empoze edilen bu “aşıkların günü” hakkında düşünürken ‘Eskiden de böyle miydi acaba?’, deyiverdim…

İnternetin bu kadar yaygın ya da cep telefonlarının olmadığı günlere gittim. Sonra daha da eskiye, tabi o kadar geriyi ben bilemiyorum ama dönem filmlerinden ya da dizilerinden izlediğimiz, bize anlatılanlardan duyduğumuz ya da okuduklarımızdan anladığımız kadarıyla santraller üzerinden kurulan telefon bağlantılarıyla ya da aylarca birbirinden mektup bekleyerek iletişim kurulan yıllar… Bunları düşününce elimizdeki imkânlarla ‘aşk’ı resmen yıprattığımızı hissettim nedense.

Çok klasiktir ama çeşme başında ya da karşı apartmana yenice taşınırken birbirini gören gözler ve günlerce sadece bakışarak ilerleyen flörtlerin yanında bizim dönemin aşkları pek bir ucuz kalıyor. Tabii statü, para ve bunun gibi nedenlerden dolayı mantıkla çıkar ilişkisi kuranlardan bahsetmiyorum burada. -Onlara da aşk diyebilenler var tabi ama benim kriterlerime göre aşkın tarifinde yer alan kavramlar arasında yoklar. Ama o tarz ilişkileri de “aşk” adı altında ananlar için söylüyorum, bu yazıda paylaşacaklarım onlar için de geçerli.- Aslında klasikleşmiş bu aşklara filmlerde ya da büyüklerimiz eşleriyle nasıl tanıştıklarını anlatırken rastlayabiliyoruz. O dönemde insanlar birbirine daha bir sadık ve ilişkiler de daha çok güvene dayalıymış sanki. Amacım bizim jenerasyonu bir çırpıda harcamak değil tabi ki, çok sağlam ve özverili ilişkiler elbette var, ama ayrılık sebeplerini duydukça bir şeylerin değerini de bilmek gerek sanki? Diyor insan. Ufacık tartışmalardan sonra nasılsa daha iyisini bulurum ya da aman bununla mı uğraşıcam? Tarzı düşüncelerle sonlanan ilişkiler o kadar fazla ki… Nerede kaldı selvi boylu al yazmalı Asya’ nın “ Sevgi neydi? Sevgi emekti.” Sözleri? Ya da Nazım Hikmet üstat “Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı…” diyerek resmen bizlere nasihat etmemiş mi?

Her türlü sosyal medya sitesinde belki birilerini iğnelemek belki de olması gereken budur deyip beğenerek buna benzer replikleri yazmayı biliyoruz. Ama iş elimizi taşın altına sokup, ben bu olayın neresinde ne yapıyorum demeye gelince her birimiz birer egoist olarak kaçıyoruz olay yerinden. Eee gitmek kolay kalmak zor, biz de haliyle biraz eğilip bükülmek, emek vermek yerine kolaya kaçıyoruz. Yine de bence insan ne kadar büyük bir aşk yaşarsa yaşasın, bazen eski zamanların aşklarına özenebiliyor. Eğer hayatımızda o an kendimizce aşkın anlamını yükleyebileceğimiz kişiler yoksa bu özenti daha derin de olabiliyor. Hal böyle olunca, gerçek aşkın -bir adım bile olsa- yanından geçen bir şey yaşıyorsak değerini bilmeliyiz vesselam

Başak SULTAN