5053873217 [email protected]

Kendimce çıtır çerez diye adlandırdığım ve çoğu bilmem kaçıncı kere tekrar yayınlanan dizilerle dolu bir yaz sezonu kapattık. Yayınlanacak çiçeği burnunda projelerle beraber geçen sezon ekranlarda olan dizilerin yeni sezon bölümlerini de büyük bir merakla bekliyordum.

Lakin şimdiye dek izlediğim diziler açıkçası sadece beni değil pek çok kişiyi hayal kırıklığına uğratmış olacak ki Habertürk ekranlarında reyting değerlendirmesi yapan dizi doktoru Oya Doğan’ da hem söyledikleriyle hem de elindeki verilerle resmen hislerime tercüman oldu.

EMİR’İN YOLU TAM BİR FİYASKO
Öncelikle Adını Feriha Koydum Emir’in Yolu ile ilgili iki satır yazmazsam valla çatlarım. Maalesef yeni sezon bence tam bir fiyasko olmuş ve haliyle daha önce sezon finali ile ilgili yazdığım yazımda geçen tek bir kelimeyi bile bana yediremediler. Emir’in ölüme koşması anlaşılır bir ruh hali olsa da bunu yapma şekli, kullandığı yöntemler falan nasıl desem pek bir fantastik ve yapay olmuş. Daha ne kadar acıların çocuğu Emir nam-ı diğer yaşayan zombi olarak ekranlarda arz-ı endam edecek bilmiyorum ama yeni sezon bölümünün sonunu zor getirdim ve bir diğer haftayı iple çekmek şöyle dursun, Cuma gelmiş geçmiş haberim yok. Diziye renk katmak için katılan oyunculardan bahsetmiyorum bile. Bazı ilişkiler vardır, aslında bitmiştir ama taraflardan biri ya da ikisi de bunu kabullenemediği için ite kaka devam ettirirler. Bu dizi de aynen böyle, bitirmeleri gerekiyordu bitirmediler daha da sarpa sarıyor işler. En azından Unutma Beni, Beni Affet gibi dizilerin olduğu kuşağa geçirseler ya da sadece yaz dönemi yayınlasalar diyorum ama sakalımız yok ki sözümüz dinlensin…

Neyse aslında bu yazımda sadece tek bir dizi ile ilgili hislerimi paylaşmak istiyordum ama çenemi tutamadım yine. Açıkçası sırf bir şeyleri eleştirmiş olmak için laf söylemeyi sevmem, söyleyenleri de bir türlü anlamış değilim. Zaten kalemimi bilenler ya da beni tanıyanlar gerçekten samimi hislerle bir şeyler yazdığımı da bilirler. Bu nedenle şimdi söyleyeceklerim, bu projenin kötü olduğu anlamına gelmiyor tabii ki, sadece benim hissettiklerimden ibaret.

ÖYLE GEÇERKEN ZAMAN NELER DEĞİŞMİŞ?
“Öyle bir geçer zaman ki” nin Aylin’ siz ve Ali kaptansız ilk bölümünü izledim ve ne yalan söyleyeyim, ne olmuş bu diziye yahu? Dedim. Aylin ve Ali Kaptan’ ın meçhule giden yolculukları geçen sezonun son bölümünde belliydi, küçük Osman’ın da büyüyeceğini anlamıştık zaten. Ve bence Gün Koper liseli Osman için çok yerinde bir seçim olmuş. Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak çok uyumlu buldum. Aynı onun repliklerinin biraz daha olgunlaşmış hallerini öyle benzer bir üslupla söylüyordu ki Koper’in canlandırdığı karakteri bilmesem, aaa bu aynı bizim küçük Osman derdim. Kısacası ben beğendim ama yine de ille de küçük Osman diyenler de olabilir. Aslında Gün Koper’ in yaptığı çok sevilen bir karakterin büyümüş hali olsa da görüntü itibariyle devamdan ziyade karakterin yerini almak gibi bir şey oldu ve bu yüzden bence oldukça riskliydi. O Cemile dünya başına yıkılmışçasına yaşlanmış, çökmüş. Mete ise bildiğimiz genç Ali Kaptan olmuş. Ben çektim Osman çekmesin demiyor da, babasından gördüğünü -kardeşini korumak adına olsa da- kısmen ona uyguluyormuş gibi geldi bana. Soner tıpkı beklediğim gibi yine bir depresyonlarda bir garip hallerde. Bölümde işte budur diyerek izlediğim tek karakter yine Süleyman oldu ve beni hiç şaşırtmadı. Mine Tugay’ ı senelerdir çok beğenerek izlerim. Bu nedenle kadroya katılmış olmasına çok sevindim. Hikayesi de normal ve her zaman olabilecek türden ama hikayesini dizinin kurgusuna bir türlü monte edemedim. Bütünlükten ziyade burada da böyle bir şey oluyor işte der gibi olmuştu. Zehra’nın bale öğretmeni olması da yetmemiş bence, pek bir ayrıksı duruyordu. Berrin, Ahmet ve Hakan bildiğimiz üç ayak masa gibi olmuşlar. Gerçi böyle olacağı, daha Hakan’ın Berrin ve Ahmet’ i birleştirip kendini de kurşunlara siper ettiği bölümlerden belliydi ve olgunca olan buydu ama nedense yine de Hakan hapisten çıktığında sarılıp “teletabi” olmaları biraz garip geldi. Zehra’nın öz babasını Ahmet sanması da hiç sürpriz olmadı. Dönem dizilerinin çoğunda görmeye alışık olduğumuz karşıt görüşlü gruplarla süslü siyasi sahneler de çok yapmacık göründü bu sefer. Gece duvarları yazılamalar yine fena değil de, Osman’ın okulunda çıkan kavgalar gerçeği yansıtmak şöyle dursun hadi bir iki bağırışıp girişelim sonra dağılalım der gibi olmuştu. Aylin ve Soner’in kızına gelince… Küçük Deniz gerçekten çok tatlı ve kıpır kıpır bir kız. Bence oyunculuğu da epey iyi kıvırmış, Osman’ dan sonra kadroya girse de kendisini sevdirmekte hiç zorlanmamıştır diye düşünüyorum. Yalnız küçük Deniz’ i sevelim diye mi yoksa Aylin’in yokluğunda açılan boşluğu doldurabilsin diye mi bilmiyorum, küçük kıza gereğinden fazla dikkat çekilmiş gibiydi. Bazı şeyler bana o kadar yapmacık göründü ki bakın Aylin gitti ama geride hayat dolu ve hepimize mutluluk veren, etrafa neşe saçan bir kız bıraktı diye gözümüze sokar gibiydiler, öyle ki kendimi “ne olur artık şu küçük kızdan farklı bir şey gösterin” derken buldum. Son fragmanda da yeni bir hüsrana uğradım zira Mete ve Osman’ ın aynı kıza tutulmaları kaderin, hele de yeşilçamın kaderiyse, çokça oynadığı bir oyun.

Bilmiyorum nice olacak halimiz, önümüzdeki bölümlerde göreceğiz diyorum ve kendimi, elim mahkum, kaderin ördüğü ağlara bırakıyorum… Bu arada pek bir merhametli gördüm kendimi, başkası olsa çoktaaaan “bizimle deyılsın” derdi.

Başak SULTAN