5053873217 [email protected]

HAMİLELİKTE ŞEKERLE İLGİLİ TÜM BİLMENİZ GEREKENLER

Hamilelik öncesinde varolan veya hamilelik süresi boyunca ortaya çıkan diyabet anne adaylarının gözünü korkutuyor. Ancak gerekli önlemler alındığında anne ve bebeğin sağlığını korumak mümkün.

ART Tıp Merkezi ve Amerikan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı Op. Dr. Senai Aksoy, 14 Kasım Diyabet Günü vesilesiyle hamilelikte diyabet ile ilgili en önemli soruları yanıtladı.
Kısaca diyabet nedir ve belirtileri nelerdir?
Diyabet, vücudunuzun pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri, yani glikozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir (hiperglisemi). Belirtileri arasında şunlar bulunur;

 

Sık sık idrara çıkmak

Ağız kuruluğu

Sinirlilik hali

Enerji boşalımı

Halsizlik, bitkinlik, yorgunluk

Doymama hissi

 

Bu belirtilere sahip hamile adaylarının hemen doktorlarına başvurup, kan şekerlerine baktırmaları gerekir.

Diyabet hastalığı olan kadınlar hamileliklerinde nelere dikkat etmeli?
İlerlemiş yaş, aşırı kilo, ailede diyabet hikayesi olması veya daha önceki gebelikte şeker hastalığı risk faktörleridir. Buna karşın hiçbir risk faktörü olmayanlarda da gebelik diyabeti görülebilir. Diyabetli gebe, hamilelik süresince evde kan şekeri takibi yapmalı, diyetine uymalı ve gerektiğinde doktor kontrolünde insülin tedavisini uygulamalıdır. Kontrollerde insülin dozunun ayarlanması gerektiğinde, 24 – 48 saat hastaneye yatırılması gerekebilir. Ayrıca bebek ayrıntılı anomali testlerine tabii tutulur. 32 ‘inci gebelik haftasından sonra risk arttığı için, haftalık NST, amnios sıvı ölçümü ve şüpheli hallerde biyofizik profil yapılır. İri bebek, gelişme geriliği de ultrasonografi ile takip edilir. Tansiyon ve kilo takibi yapılır.

Anne karnındaki bebeğin gelişimine diyabetin olumsuz bir etkisi var mıdır?
Diyabet, hamilelikte dikkatle takip edilmesi gereken bir hastalıktır. Anne adaylarında kan şekeri kontrol altına alınamadığı takdirde bir takım komplikasyonlar oluşur. Hiperglisemi yani kan şekerinin yükselmesi sonucunda ölü doğum ve düşük riski artar, üriner sistem enfeksiyonları gelişir, hipertansiyon, renal yetmezlik, preeklamsi, eklamsi sorunları anne ve bebeğin yaşamını tehlikeye sokar. Bu nedenle diyabet hastalığında diyet çok büyük önem taşır. Diyetin anne veya bebeğin sağlığını tehlikeye sokmaması için mutlaka bir beslenme uzmanı gözetiminde yapılması gerekir. Ancak bu şekilde bebek sağlıklı gelişir ve annenin kan şekeri kontrol altında tutulabilir.

Doğum ve doğum sonrası süreçte diyabetin, anne ve bebek sağlığı üzerindeki etkisi nedir?

Normal doğum için riskler anneye anlatılır. Her şey normal ise normal doğum yapmasında sakınca yoktur. Doğumda çok sıkı takip gerekir. İnsülin dozu ayarlanmalıdır. Çocuk doktorunun doğum sırasında hazır bulunması sağlanmalıdır. Doğum öncesi dönemde veya doğum eylemi sırasında oluşabilecek en küçük riskte sezaryen kararı verilebilir. Diyabetli annelerde doğum sonrası insülinle tedavi ihtiyacı genellikle ortadan kalksa da, yaşantılarının ilerleyen döneminde diyabetle karşılaşma riskleri artar. Bu nedenle doğumdan 6 hafta sonra glisemik durum yeniden değerlendirilmeli ve 75 gr glikoz yüklemesi yapılmalı; normal çıkması halinde 3 yıllık aralarla tekrarlanmalıdır. Bu kadınlar; hayat tarzlarında değişiklik yapmalı, insülin direncini azaltmak için ideal kiloya inmeli, sık ve az beslenerek egzersiz yapmalıdırlar.

Diyabet ve düşük arasında bir ilişki var mıdır?
Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında kontrolsüz yüksek kan şekeri olan annelerde düşük oranı artabilir.

Hamilelikte diyabet ve yüksek tansiyon arasında bir ilişki var mıdır?
Gebelikte yüksek tansiyon tehlikeli bir durumdur. Yüksek tansiyon gebelikten önce var olabileceği gibi, gebeliğe bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve gebelik sonlandıktan sonra kaybolabilir. Yüksek tansiyon annede kasılmalara, beyin kanamasına ve körlüğe neden olabilir. Böbreklerdeki hasara bağlı olarak böbrek yetmezliği ortaya çıkabilir. Karaciğer ile onu çevreleyen zar arasında kanama meydana gelebilir, bu tablo karaciğerde yırtılmaya yol açabilir. Kalp yükündeki ani artışlar kalp yetmezliği ile sonuçlanabilir. Akciğer ödemi tabloya eşlik edebilir.

Anne adayı diyabet olduğunu biliyorsa hamile kalmadan önce yapması gereken şeyler nedir?
Öncelikle şeker hastası kadın, zahmetli geçebilecek dokuz aylık hamilelik süresine kendisini fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak hazırlamalıdır. Ardından bir endokrinoloji, yani hormon hastalıkları uzmanına danışıp, daha gebe kalmadan üç ay önce kan şekerinin normale yaklaştırılmasını sağlaması gerekir. Bu strateji, doğacak bebekte sakatlık olma ihtimalini azaltır.

Hamilelikte diyabet takibi ve tedavisi nasıl yapılır?
Hamilelikte şeker hastalığı yani diyabet, hem anne hem de bebek için tehlikeli bir hastalıktır. Daha önceki yıllarda hem anne hem de bebek ölümlerine yol açan diyabet, günümüzde düzenli kontroller ve beslenme uzmanları tarafından hazırlanan beslenme planıyla kontrol altına alınabilir. Uygulanan diyet sayesinde anne adayının fizyolojik gereksinimleri karşılanır, besin öğeleri yedeği dengede tutulur, bebeğin büyüme ve gelişmesi sağlanır ve gün içerisinde kan şekeri kontrol altına alınır.

GRİP AŞISI NE ZAMANA KADAR YAPILABİLİR?

Kış mevsimiyle artış gösteren gripten korunmanın en kesin çözümü grip aşısı… Bayındır Hastanesi Söğütözü Enfeksiyon Hatalıkları Uzmanı Dr. Aslı Karademir uyarıyor: Gribe yakalanmak istemeyenlerin Kasım ayı sonuna kadar aşı olmaları gerekiyor.

Influenza” adı verilen virüslerle gelişen, solunum yoluyla vücuda giren, bir enfeksiyon hastalığı olan grip, genellikle sonbahar sonu, kış ve ilkbahar başında salgınlar şeklinde kendini gösteriyor. Hastalıktan korunmanın en etkin çözümü olan grip aşısı için ise vakit daralıyor. Bu nedenle özellikle aşının Kasım sonuna kadar yapılması son derece önemli. İzleyen dönemde de risk grupları başta olmak üzere mutlaka ciddiye alınmalı. Bayındır Hastanesi Söğütözü Enfeksiyon Hatalıkları Uzmanı Dr. Aslı Karademir, bu sebeple, gribe yakalanmak istemeyenlerin çok geç olmadan grip aşısı yaptırması gerektiğini vurguluyor. Grip aşısının koruculuğuyla ilgili de bilgiler veren Dr. Aslı Karademir,“Kış aylarında sıklıkla gözlenen grip ve sonrasında gelişebilecek hastalıklardan korunmada etkili yollardan biri grip aşısıdır. Grip aşısı uygulandıktan ortalama 10-15 gün sonra koruyucu antikor düzeyi oluşmaya başlar. Sağlıklı genç erişkinlerde %70-90 oranında grip belirtilerini önleyebilir. Yaşlılarda ve altta yatan kronik hastalığı olan bireylerde koruyucu antikor oluşumu daha az olduğu için, koruyuculuk oranı %30-40’lara düşebilir. Ancak bu bireylerde gribe yakalanmayı önlemese de, diğer olumsuz etkilerin ortaya çıkışını azaltarak, hastaneye yatış ve ölüm oranlarını düşürdüğü yapılan çalışmalarla gösterilmiştir” dedi.

Risk grubundakiler için aşı şart!

Griple gelişebilen, ağır seyirli enfeksiyon kliniğinin neden olduğu iş gücü kaybını ve ekonomik kaybı önleyebilmek için, özellikle risk grubunda sayılan bireylerin mutlaka aşılanmalarını öneren Dr. Aslı Karademir, risk grubundaki kişileri şöyle sıraladı: “65 yaşın üzerindeki bireyler, kronik hastalığı olan kişiler; kronik obstrüktif akciğer hastalığı(astım, kronik bronşit vb.), kalp hastalıkları, diyabetikler, kronik karaciğer ve böbrek hastalıkları, bakımevlerinde yaşayan ve kronik hastalığı olanlar, kalıtsal hemoglobin bozukluğu olanlar, risk grubu hastalarıyla yakın temasta olan ve bakımını üstlenen kişiler, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi baskılanmış olan hastalar (HIV/AIDS hastaları, kanser hastaları, organ ve kemik iliği nakli yapılanlar, kemoterapi, radyoterapi uygulananlar, steroid alanlar, 6 ay ile 18 ay arasında olup uzun süreli aspirin tedavisi alanlar, sağlık çalışanları, ilk 3 aydan sonraki gebelik dönemindekiler ve altı aydan büyük bebekler”… Ayrıca aşı yoluyla korunmak isteyen tüm bireyler aşılanabilir.

Dr. Karademir, ayrıca, yumurta alerjisi olanların, geçmiş yıllarda yapılan grip aşısında ciddi reaksiyon gelişen kişilerin, Guillian-Barre Sendromu olanların grip aşısı olmaması gerektiğini açıkladı ve ateşli hastalık geçiren bireylerin ise iyileştikten sonra aşılanmalarının uygun olacağını söyledi.

 

Virüsün yayılmaması grip hastalarının elinde

Grip hastalarının virüsün bulaşıcılığını azaltmaları için yapması gerekenleri de belirten Bayındır Hastanesi Söğütözü Enfeksiyon Hatalıkları Uzmanı Dr. Aslı Karademir, “Hasta bireylerin başkalarıyla öpüşmemesi, kucaklaşmaması ve tokalaşmaması gerekir. Öksürük, hapşırık yoluyla sekresyonlar ellere bulaşacağı için, ortak kullanım gereçlerine temas etmeden önce mutlaka ellerini yıkamaları önerilir. Hastaların kalabalık ortamlara girmemeleri, evlerinde istirahat etmeleri, zorunlu koşullarda maske ile sokağa çıkmaları bulaşmaları azaltmada önemlidir” dedi.

ERKAN TOPUZ’DAN KANSERE KARŞI EN CİDDİ UYARI

A Haber’de yayınlanan Mehmet Ali Önel yönetimindeki Deşifre Programı’nda son yıllarda artış gösteren kanser hastalığı ve nedenleri masaya yatırıldı.Programa konuk olan Türkiye’nin kanser tedavisi konusunda otorite ismi Prof.Dr Erkan Topuz, kanser hastalığı ve tedavisi ile ilgili şok açıklamalarda bulundu.Prof. Dr Topuz, günümüzde işlenmiş gıdalar ve yanlış beslenmenin kanserin başlıca nedenleri arasında yer aldığını belirtirken, “Böyle giderse Türkiye’de 5 yıl içinde her iki kişiden biri kanser olacak” dedi.

[youtube width=”600″ height=”365″ video_id=”SpVtrC9Hfcs”]

BEBEKLER İÇİN KÖPÜK BANYOSU

“Bebeğim, banyo vakti geldiğinde ağlamasın, sudan korkmasın” diyorsanız, hem sizin hem O’nun çok hoşuna gidecek bol köpüklü eğlenceli bir banyo önerimizi var!


Tabii ki güveninizin tam olduğu, bebeğinize özel doğal içeriklerden üretilmiş bir banyo köpüğü eşliğinde… Pediatristler tarafından test edilmiş olan Burt’s Bees Baby Bee Bubble Bath – Bebek Banyo Köpüğü göz yaşartmayan,  %98.9 doğal, hipoalerjenik ve klinik olarak test edilmiş özel formülü ile köpürerek bebeğinizin cildini temizliyor.

SONBAHAR DEPRESYONUNA İLAÇ GİBİ EGZERSİZ

Soğuk havaların habercisi sonbahar ayları genel olarak motivasyon düşüklüğü, depresyon gibi olumsuz ruh hallerinin görülmesine yol açar. Kalp ve damar problemleri, baş ve eklem ağrılarının da en yoğun görüldüğü aylardır. Kimilerinde bu durum rutin kabul edildiği için farkında olmadan kişiyi mutsuz eder. Oysa özellikle bu dönemi mutlu geçirebilmek için çok pratik ve eğlenceli yollar vardır. Bu melankolik ayları kendinizi iyi hissederek atlatmak ve kışa hazır olmak için en etkili yollardan biri ise egzersiz yapmaktır.

Sports International Spor Direktörü Muratcan Üner, yazın eğlenceli ve hareketli periyodundan sonra çoğumuzda sonbahar başlangıcı ile beraber bir durgunluk ve halsizlik oluştuğunu belirtiyor ve sonbahar depresyonuyla egzersiz yaparak nasıl başedileceğini anlatıyor;

“Doğru ve sistemli yapılacak egzersiz programı ile özellikle bu aylarda keyfinizi yerine getirirken vücudunuzun bağışıklık sistemini güçlendirmeye de yardımcı olursunuz. Ayrıca yazdan kalan fazla kilolardan şikayetçiyseniz bu egzersizler ile aynı zamanda incelmeyi de sağlarsınız. Sonbaharın arkasına saklanıp egzersizden uzaklaşmak yerine egzersizi daha sık ve sistemli yapmak kalp ve damar sağlığı ve kilo idaresi açısından çok önem taşımaktadır. Havalar soğuyor diye açık havada yapılan egzersizleri azaltır ve yerine bir şey koymazsanız bu hem metabolizma hızınız hem de kalp ve damar sağlığınız için tehdit oluşturur.

American College Of Sports Medicine’nin (Sağlık ve egzersizle ilgili standartları belirleyen en önemli kuruluş) önerisine göre haftanın 3-5 günü, günde minimum 20-40 dakika nefes nefese kalmayacak tempo ve şiddette yapılacak yürüyüş, koşu, dans, bisiklet gibi aerobik aktiviteler kalp damar rahatsızlıklarına yakalanma oranınızı en az % 20 düşürmekte ve bağışıklık sisteminizi güçlendirerek sizi hastalıklardan korumaktadır. Bu tür aerobik egzersizlerde tüm dokulara oksijen yollanacağı için hem hücreler kendini yenileyecek hem de anti-aging etkisi yaratacaktır. Çoğu kişinin bahanesi egzersize zaman ayıramamaktır. 5 gün olmasa da en az 2-3 gün yapılacak egzersizler bile çok önemli kazanımlar sağlayacaktır. Burada önemli olan egzersizin şiddetinin çok yüksek olmaması ve eğer mümkünse bu konuda eğitim almış kişiler tarafından egzersiz programının planlanmasıdır.

Kardio egzersizlerinin yanı sıra haftanın iki günü yapılacak direnç egzersizleri ile kas ve kemik yapınızı güçlendirerek sonbaharda azalan metabolizma hızınızı yükseltmeniz mümkün. Her yapılan direnç egzersizi kaslarınızı aktive ederek vücudunuza aldığınız kalorilerin kaslarınızın içinde enerjiye dönüşmesini sağlayarak vücut yağ oranınızın da azalmasına ve kaslarınızın şekillenmesine neden olacaktır. Vücut ağırlığı ile yapacağınız egzersizler kalça, karın ve bel kaslarınızı kuvvetlendirecek egzersizler daha fazla kalori harcamanıza yardımcı olacaktır.
Yapılacak fiziksel aktiviteler vücutta beyin tarafından salgılanan ve mutluluk hormonu adı verilen endorfin hormonunun salgılanmasını sağlayarak sonbaharın olabilecek duygusal negatif etkilerini de ortadan kaldıracaktır.
Haftada 1 gün yapacağınız nefes egzersizleri yoga ve Tai-Chi gibi egzersizler de psikolojik olarak kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Sonbaharda C vitamini içeren gıdaların bol miktarda tüketilmesi de vücut direncinin artırılmasına ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmenize katkı sağlayacaktır. Ayrıca bu aylarda hava değişiminden dolayı günlük sıvı ve yüksek miktarda lif içeren besin tüketim miktarını arttırmanız da gerekmektedir..
Sonbaharı kendiniz için egzersizden uzaklaşma değil tam tersine egzersize dört elle sarılmamız gereken bir dönem olarak görmelisiniz.

ÇİZGİ FİLMLERDEKİ HİPERAKTİVİTE ETKİSİNE DİKKAT

Saniye kadar kısa sürede, hızla değişen sahneleriyle bugün çizgi filmler sadece şiddete yönlendirme değil aynı zamanda çocukları hiperaktiviteye yönlendirmenin de suçlusu sayılıyor. Milliyet Cadde yazarı Sina Koloğlu, bu etkiye dikkat çekerek ebeveynleri bir kez daha uyardı:

Hızlı efektlerle değişen sahnelere sahip çizgi filmlerin çocukları ‘hızlı çocuklar’ haline getirdiği yönünde psikiyatrların eleştirileri mevcut. Yani dikkat eksikliği mevcut oluyor eleştirisi. Disney Channel’da (bu bir örnektir, bu kanalda var anlamında değil) ‘Freas ve Förb’ isimli çizgi filmi mecburiyetten izledim sabahın 7’sinde. Çizgi filmimiz hayli hızlıydı. En uzun sahne 6 saniyeyle sınırlıydı. 2 saniye hatta 1 saniyelik geçişleri olanları da vardı. Hiperakitf bir çizgi film olduğu kesindi! “Gerçekten olabilir mi?” niyetine izledim. Valla o gözle bakınca, acayip bir sürat olduğu kesin. Haa çocuk bu ve benzeri çizgi filmleri ardı ardına izlerse hiperaktif mi olur, dikkati mi dağılır onu bilemem. Ama dediğim gibi hız açısından hayli etkili olduğu kesin.