5053873217 [email protected]

Covid Aşısı Olmayanlar İçin Sonuç Kötü

İngiltere’nin tüm nüfusunu kapsayan ilk araştırmaya göre, 2022 yazında İngiltere’de 7.000’den fazla kişi Covid-19 nedeniyle hastaneye kaldırıldı veya önerilen sayıda aşı dozu almadıkları için hayatını kaybetti.

Araştırmacılar, “dönüm noktası” niteliğindeki bu çalışmanın, Covid büyük bir sağlık tehdidi oluşturmaya devam ettiği için insanların aşı olmaya devam etmelerinin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini belirttiler.

Birleşik Krallık’taki yetişkin nüfusun yüzde 90’ından fazlası pandeminin ilk aşamalarında aşılandığı kaydedildi.

 

Ancak araştırmacılar, Haziran-Eylül 2022 arasında, pandeminin acil durum aşamasının sona erdiği ilan edildikten sonra, Britanyalıların yaklaşık yüzde 44’ünün eksik aşılandığını söyledi.

HAYATINI KAYBEDENLERİN SAYISI YÜZDE 20 AZALTILABİLİRDİ

Ulusal Sağlık Servisi’nden (NHS) alınan bireysel sağlık verilerinin yanı sıra modelleme yöntemini de kullanan araştırmacılar, herkesin aşılarını yaptırmış olması halinde 7.180 daha az hastaneye yatış ya da ölüm vakası yaşanacağını tahmin ediyor.

Bu da, Britanyalıların tamamen aşılanmış olması halinde, yaz boyunca Covid nedeniyle hastaneye kaldırılan veya hayatını kaybeden 40.000 kişinin yaklaşık yüzde 20’sinin önlenebileceği anlamına gelmektedir.

Araştırmayı yürüten Health Data Research UK’in baş bilim insanı Cathie Sudlow, düzenlediği basın toplantısında sonuçların “tam ve doğru aşılanmanın bireyler ve toplum için iyi olduğunu” açıkça gösterdiğini söyledi.

67 MİLYON KİŞİYİ KAPSAYAN İLK ÇALIŞMA

Lancet dergisinde yayınlanan araştırmada, Birleşik Krallık’ın dört ülkesindeki beş yaş üstü herkesin güvenli ve anonimleştirilmiş sağlık verileri kullanıldı.

Araştırmacılar, Britanya’daki 67 milyon insanın tamamını kapsayan böyle bir çalışmanın ilk kez yapıldığını belirttiler.

Aynı yaklaşımın kanser, diyabet ve kalp hastalıkları gibi diğer sağlık araştırma alanlarında da uygulanması çağrısında bulundular.

Önerilen Covid aşısı doz sayısı zaman içinde değişmiştir ve ülkeler arasında farklılık göstermektedir.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ’NDEN YENİ VARYANT UYARISI

Geçtiğimiz hafta Dünya Sağlık Örgütü, 2023’ün Aralık ayında Covid bulaşmasının arttığı konusunda uyarıda bulundu.

JN.1 varyantı şu anda dünya çapında en yaygın olarak rapor edilen varyanttır.

 

 

Yapay Zekadan Covid Teşhisi

Araştırmacılar, COVID-19 enfeksiyonunu yüzde 98’den fazla doğrulukla hızlı bir şekilde tespit etmek için göğüs röntgenlerini otomatik olarak analiz eden, normal röntgenler ile genellikle COVID ile aynı semptomları gösteren pnömonili kişilerin röntgenleri arasında ayrım yapan derin öğrenme tabanlı bir yapay zeka algoritması geliştirdiler.

Özel Evrişimli Sinir Ağı (Custom-CNN) adı verilen derin öğrenme tabanlı algoritmanın PCR testine kıyasla çok daha hızlı ve doğru sonuçlar verdiği ortaya koyuldu.

PCR testi, COVID-19 enfeksiyonunu teşhis etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir. Ancak gerçek zamanlı PCR testinin kullanılmasıyla ilgili sorunlar vardır: maliyetlidir, sonuçlar yavaş olabilir ve yanlış negatifler üretmeye eğilimlidir.

TEŞHİS SÜRECİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN YAPAY ZEKA YARDIMI

Bununla birlikte, enfeksiyon belirtileri için X-ışınlarını titizlikle incelemek zaman alıcıdır ve insan gözüne dayandığı için her zaman doğru olmayabilir. Bu nedenle, Sydney Teknoloji Üniversitesi’ndeki (UTS) araştırmacılar, teşhis sürecini kolaylaştırmak için yapay zekadan yardım aldı.

YÜZDE 98’LİK DOĞRULUK PAYIYLA COVID-19’U TESPİT ETTİ

Scientific Reports dergisinde yayımlanan çalışmada sonuçlar, Özel-CNN modelinin COVID, normal ve pnömoni görüntü örneklerinin sınıflandırılmasında yüzde 98,19’luk bir sınıflandırma doğruluğu elde ettiğini göstermiştir.

ERKEN TEŞHİS BAŞKALARININ ENFEKTE OLMASINI ÖNLER

COVID-19 enfeksiyonunun erken teşhisi, hastaların semptomların başlamasından sonraki beş gün içinde alındığında en iyi sonucu veren antiviraller de dahil olmak üzere doğru tedaviyi almalarını sağlayabilir.

Ayrıca hastaları izole olmaya ve başkalarının enfekte olmasını önlemeye teşvik edebilir.

AYIRT EDİLEBİLMESİ ZOR

Diğer bir karmaşık faktör ise COVID-19 enfeksiyonu semptomlarının ateş, öksürük, nefes almada zorluk, boğaz ağrısı, grip veya zatürre gibi diğer solunum yolu viral enfeksiyonlarından ayırt edilmesinin zor olabilmesidir.

Son yıllarda, makine öğrenimi algoritmaları tıpta popülerlik kazanmış, doktorlara Parkinson hastalığını teşhis etmede, meme kanserini tespit etmede ve inme ve kalp yetmezliğini tahmin etmede yardımcı olmuştur.

Çocuklarda Diş Sıkma Ne Anlama Geliyor ?

ÇOCUK DEYİP GEÇMEYİN, DİŞ SIKMA PROBLEMİNİ ERKENDEN FARK EDİN…

Günlük yaşamlarımızın stresi ve hayatlarımızda meydana gelen kontrol edemediğimiz değişimlerin oluşturduğu endişe ve gerginlik, yetişkinleri etkilediği gibi çocuk yaştaki bireyleri ve genç erişkinleri de etkiliyor. Diş sıkma alışkanlığı olarak bilinen bruksizm; çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülüyor.Çocuk Diş Hekimi Dt. Nurgül Demir  yaşı küçük olan hastalarda farkındalık yaratmak çok daha zor olduğu için asıl ebeveynlere büyük sorumluluk düştüğünü belirtiyor…

Çocuklarınızda sebebini bilmediğiniz veya hastaneye gittiğinizde de sebebini bulamadığınız ağrıların sebebi bruksizm olabiliyor. Diş sıkma ve veya gıcırdatma olarak da bilinen Bruksizm, tedavi edilmediğinde ciddi sorunlara yol açabiliyor. “Bruksizm, hastalarımızın çoğu zaman farkında olmadan, normal fonksiyonlar dışında çalıştırdıkları çene ve çiğneme kaslarının, çene eklemine yaptırdığı kuvvetli hareketler sonucu oluşuyor” açıklamasında bulunan Dt. Nurgül Demir sözlerine şöyle devam etti: “Bruksizm uyku sırasında oluşabileceği gibi, gün içinde de tekrarlayabilir. Bazı hastalarımızda diş sıkmaya diş gıcırdatma da eşlik eder. Aktif spor hayatı, sınav dönemleri, okula uyum problemleri, ev/okul/öğretmen değişikliği, ebeveynler arasındaki sorunlar ve ev ortamındaki huzursuzluk, kardeş varlığını kabullenme süreci, diş çıkarma dönemleri, yaşlarına uygun seçilmeyen bilgisayar oyunları/tv programları, arkadaşlar arasındaki iletişim problemleri, ifadelendirilemeyen öfke gibi etkenler diş sıkma ve gıcırdatma alışkanlığını tetikler.”

Çocuğumun diş sıktığını nasıl anlarım?

Diş sıkmaya eklenen diş gıcırdatması sayesinde ebeveynlerin çocuklarda ortaya çıkacak durumu fark edebileceğini ifade eden Dt. Nurgül Demir “Uyku sırasında diş sıkmaya diş gıcırdatma da eşlik ediyorsa ebeveynler diş yüzeylerinin sürtünme sesi ile problemin farkına varabilir. Diş sıkma alışkanlığı olan hastalarımızda ancak teşhis genellikle kulak ağrısı, baş ağrısı, uyku düzensizlikleri gibi şikayetler oluşmaya başladığında konulur. Henüz şiddetli şikayetleri olmayan bruksizm hastalarımızda ilk teşhis ise, diş muayenesi sırasında konulabilmektedir. Diş yüzeylerinde aşınmalar, çatlaklar, dolgu ve diş yüzeylerinde kırılmalar ile bruksizm tanısı erkenden konularak, ileride oluşabilecek ciddi problemlerin önüne geçilebilir. Hastadan alınan detaylı bir tıbbi hikâye ile etkene ve hastaya yönelik bir takip planlaması yapılarak, ileride oluşacak problemlerin önüne geçilebilir.”


Çocuklarda bruuksizme neden olan etmen ortadan kaldırılmalıdır

Özellikle yetişkinlerde uygulanan diş sıkmasını önleyici bruksizm plağı ile botoks uygulamasının çocuklar için kesinlikle uygun olmadığının altını çizen Nurgül Demir, diğer başlıkları şu şekilde sıraladı;

Bu nedenle, çocuklarda bruksizmin tedavisi, daha çok etkeni ortadan kaldırmaya yönelik olarak yapılmalıdır.
Bruksizm alışkanlığı olan hastalarımızda ebeveynlerin çocuklarını izlemesi çok önemlidir. Gece uyurken duyulan diş gıcırdatma sesi, çocuktaki bruksizm alışkanlığının ebeveynler tarafından fark edilebilecek bir göstergesidir ve geç kalınmadan bir diş hekimine danışılmalıdır.
Erken dönemde bruksizme sebep olan etken ortadan kaldırılmadığı takdirde, baş ağrısı, çene eklemi bölgesinde ağrı, kulak ağrısı, diş yüzeylerinde aşınmalar, çiğneme sırasında hassasiyet gibi şikayetler ve bunlara ek olarak, şiddetli bruksizm alışkanlığı olan hastalarımızda çene eklemlerinde hasar oluşmaya başlayabilir.
Uykuda nefes tutma alışkanlığının çocukluk bruksizmine eşlik edebileceği de bilinmektedir. Dönemsel stres varlığında, gece diş gıcırdatma sesi duyulduğunda çocuğu derin uykudan uyandırmak oluşabilecek şikayetleri ve bruksizm sıklığını azaltabilir; ancak uzun süreli problemlerde, çocuk diş hekiminin yanı sıra bir çocuk psikoloğuna veya psikiyatristine danışmak gerekebilir.

Bilim İnsanları Beyni Vücudun Dışında Yaşattı

ABD’deki UT Southwestern Tıp Merkezi’ndeki araştırmacılar, ketamin ile uyutulan bir domuzun beynine giden kan akışını izole etmeyi başarırken, bilgisayarlı bir algoritma organın ihtiyaç duyduğu gerekli kan basıncını, hacmini, sıcaklığını ve besin maddelerini korudu.

Nörologlardan oluşan ekip, vücudun geri kalanından hiçbir biyolojik girdi almamasına rağmen, beyin aktivitesinin beş saatlik bir süre boyunca minimum düzeyde değişiklik gösterdiğini bildirdi.

Bilim insanlarına göre deneyin başarısı, insan beynini diğer bedensel işlevlerden etkilenmeden incelemenin yeni yollarını açabilirken, teknoloji gelecekte beyin nakli gerçekleştirme potansiyelini de ortaya koydu.

Nöroloji, pediatri ve fizyoloji profesörü olan Juan Pascual, “Bu yeni yöntem, vücuttan bağımsız olarak beyne odaklanan araştırmalara olanak tanıyarak fizyolojik soruları daha önce hiç yapılmamış bir şekilde yanıtlamamızı sağlıyor” dedi.

Ekstrakorporeal pulsatil dolaşım kontrolü (EPCC) olarak adlandırılan ve türünün ilk örneği olan sistem, dış faktörleri dikkate almak zorunda kalmadan kan şekeri yüksekliğinin beyin üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için halihazırda kullanılıyor.

Beynin bu şekilde izole edilmesi, araştırmacıların besin alımının etkisini vücudun doğal savunma mekanizmalarından bağımsız olarak incelemelerine olanak sağladı.

Araştırmacılar, “EPCC altında yöntemlerimizle incelenen serebral aktivitenin korunması, her bir denek çalışması süresince korunmuştur.

Oksijen takviyesi yapıldığında beyin dokusunun aşırı oksijenlenmesi ve kraniyotomi kullanıldığında hafif kafa içi basınç değişiklikleri dışında, bu sistem kafa içi basınç, doku oksijen satürasyonu ve sıcaklık gibi serebral fizyolojik parametrelerin neredeyse doğal seviyeleriyle ilişkilendirilmiştir.” dedi.

Göbek Eritmenin En Kolay Yolu

Göbek yağlanması en çok da “elme tipi” vücuda sahip olanların canını sıkıyor. Fazla kilolarından kurtulmak için diyet ve egzersiz yapan bazı insanlar ise normal kiloya indikten sonra bile göbek bölgesindeki yağların bir türlü gitmediğinden yakınıyor.

Karın bölgesindeki yağlanmanın birçok sebebi olduğunu belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Ömür Karamahmut, “Genetik, yaşam tarzı, stres, şeker tüketimi, bazı ilaçlar, hormonal değişiklikler, yetersiz protein tüketimi, yanlış diyetler, yetersiz uyumak karında yağlanma yapabilir. Göbek bölgesi yağlanması polikistik over sendromu veya besin alerjisinin belirtisi olabileceği gibi karaciğer yağlanmasına sebebiyet vererek insülin metabolizmasını bozar ve şeker hastalığına da zemin sağlar. Kolesterol, yüksek tansiyon, kalp-damar rahatsızlıkları da göbekte yağlanmanın sonucu olarak başlar. Aynı zamanda fıtık ve inme de yağlanma sonucu olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

 

Erkeklerde bel çevresinin 94 cm ve üzerinde olması sağlık açısından riskli, 102 cm ve üzeri yüksek riskli, kadınlarda, 80 cm üzeri riskli, 88 cm ve üzeri ise yüksek riskli olarak kabul ediliyor.

“Bel çevrenizi mezura yardımı ile ölçebilirsiniz. Ayakta dik bir şekilde durup mezuranın başlangıcını göbek deliğinize sabitleyin. Hafifçe belinize sarın ve nefes verin. Bu esnada mezuranın iki ucunu birleştirin” diyen Beslenme ve Diyet Uzmanı Karamahmut, karın yağlarını eritmenin yollarını ntv.com.tr’ye anlattı, göbek yağlarından kurtulup, düz bir karına sahip olmak isteyenlerin en sık sorduğu soruları şöyle yanıtladı:

 


– Göbek bölgesindeki yağlanmadan kurtulmak ve göbek eritmek için en hızlı ve etkili yöntemler nelerdir?

En etkili yöntem; öncelikle diyeti düzenlemek ve daha sağlıklı bir beslenme modeline sahip olmaktır. Diyetinizde karın bölgenizdeki yağlanmaya hafifletecek besinlere yer verin. Fiziksel aktivitenizi arttırın ve karın bölgesine yönelik egzersizler yapın. Günde 8 saat uyumaya özen gösterin. En önemlisi stresten uzak durmaya çalışın. Stres, yağ yapımını arttıran kortizol hormonunu uyararak yağ salınımını arttırır.

  • Göbek eritmek için nasıl bir diyet uygulamak gerekir?

Proteinden zengin ve lif içeriği yüksek besinler tercih edilmeli. Bu şekilde daha tok hissedilir. Alkolden, trans yağlardan uzak durulmalı. Diyette süt ürünleri, yumurta, yağsız et, beyaz et, balık, sebzeler ve meyvelere yer verilmeli. Kan şekerini hızlı yükselten basit karbonhidratlar tüketilmemeli. Örneğin beyaz pirinç kan şekerini hızlı yükseltirken, siyah pirinç kana daha yavaş karışır. Şekerli gıdalardan uzak durulmalı. Meyve şekerinin früktoz olduğu unutulmamalı ve meyve dozunda tüketilmeli.

  • Göbek eritme kürleri işe yarıyor mu?

Spesifik göbek eritme kürü olmamakla birlikte diyette yağ yakımını hızlandırmaya yönelik besinler tercih edilerek ve sporla desteklenerek göbek bölgesi daha düz bir görünüme kavuşturulabilir. Beslenmede; yeşil çay, yaban mersini, elma sirkesi, Hindistan cevizi yağı, avokado, muz gibi yağ yakımına yardımcı besinlere yer verilebilir.

  • Göbek eritmek için hangi spor veya egzersizleri önerirsiniz?

Yürüyüş, bisiklet ve diğer kardiyo hareketleri yağ yakımının artmasına yardımcıdır. Bunun yanında karın hareketleri bu bölgedeki kas kitlesinin artmasına katkı sağlar. Mekik, plank, crunch gibi egzersizler kas yapılanmasına yardım eder.

  • Evde göbek eritmek için yapılabilecekler nelerdir?

Evde plank yapılabilir. Ayva göbeği dediğimiz görüntünün düzelmesine yardımcı olur. Aynı zamanda güvenli bir harekettir. Bel kaslarına da yardımcı olur. Crunch ve mekik de evde kolay yapılabilecek hareketlerdendir.

  • Erkeklerde ve kadınlarda göbek yağlarından kurtulmak ve göbeği eritmek için uygulanacak yöntemler farklılık gösterir mi?

Hayır. Fakat başta hormonların verdiği sebepten dolayı kadınların yağ oranları erkeklerden fazla olmaktadır. Bu anlamda diyetlerinde harcamaları gereken kalori miktarı biraz daha fazla olmalıdır.

  • Hem göbek yağlarından kurtulmak hem de ideal kiloya sahip olmak için yaşam tarzı nasıl olmalıdır?

· Öncelikle sistemli bir yaşam tarzı olmalı.
· Uyku çok önemli. En az 8 saat uyunmalı.
· Diyet düzenine özen göstermeli, tam tahıllı, içerisinde sebze ve meyvelerin olduğu, protein içeriği yüksek sağlıklı öğünler tüketilmeli.
· Spor yaşam tarzı haline getirilmeli.
· Stres hayatın her anında var ama mümkün olduğunca stresten uzaklaşılmalı. Spor, stresten uzaklaştıran ve mutluluk hormonlarının salgılanmasını sağlayan güzel bir destek olabilir.

  • Göbek eritmek için size en çok sorulan sorular ve sizin verdiğiniz yanıtlar nelerdir?
  • Aç karnına limonlu su içmek göbek yağlarımı eritir mi?

  • Hayır.

  • Sirke içmek yağları eritir mi?

  • Hayır.

  • Karın egzersizleri çalışsam göbek yağlarım erir mi?

  • Hayır, sadece kas kitlesi artar ama yağlar aynı şekilde kalır. Bunun için diyet yapılması gerekir, göbek bölgesindeki yağların yüzde 80’i diyet ile giderilir.

  • Göbek eritme kemeri işe yarıyor mu?

  • Daha çok spor salonlarında bulunan “göbek eritme kemeri”ni takıp terleyince göbek yağlarının eriyeceği yönünde bir trend var ama bu yöntem göbek eritmez sadece göbek bölgesinde incelme olabilir. Ama yağ göbeğin üzerinde kalır, göbekteki yağları eritmenin yolu da diyetle desteklemekten geçer.

  • Göbek yağlarından diyet ve egzersizle kurtulduktan sonra bu durumu korumak ve kilo kontrolü için neler yapılmalı?

Kiloyu korumak için bu beslenme tarzını yaşam standardı haline getirmek gerekir. Spora ve diyete özen göstermeye devam edip arada kendinizi ödüllendirmek için kaçamaklar yapabilirsiniz. Ancak kilo kontrolünde kalıcılığı sağlamanın, uyguladığınız yöntemlerin de kalıcılığı ile var olabildiğini unutmamalısınız.

Göz Sağlığı Nasıl Korunur ?

  1. Sağlıklı beslenmek:
    Göz sağlığı için bazı besin maddeleri oldukça önemlidir.

    A vitamini

    Belki de göz sağlığı açısından en iyi bilinen besin A vitaminidir. Retinanızın, ışık ışınlarını gördüğümüz görüntülere dönüştürmeye yardımcı olması için bol miktarda A vitaminine ihtiyacı vardır. Ayrıca yeterli miktarda A vitamini olmazsa göz kuruluğu gelişebilir. Havuç, tatlı patates, kavun, kayısı A vitamini içeren besin kaynaklarıdır.

    Lutein ve zeaksantinin

    Birçok kronik göz hastalığının oluşumunu engellediği bilinmektedir. Bu maddelerden en zengin besinler özellikle koyu yeşil yapraklı sebzeler (lahana, ıspanak vb.) ve diğer renkli meyve ve sebzelerdir (brokoli, mısır, bezelye, Trabzon hurması, mandalina vb.).

    C Vitamini

    Bilimsel araştırmalara göre C vitamini, katarakt ve sarı nokta hastalığı gelişme riskini azaltmaktadır. Günlük rutininizde C vitamini içeren besinlere (portakal, greyfurt, çilek, domates vb.) yer vermek oldukça önemlidir.

    E vitamini

    Göz sağlığının korunmasında faydalı bir antioksidandır. Bitkisel yağlar (mısır yağı, aspir gibi), fındık, badem, ayçiçeği çekirdeği, buğday tohumu, tatlı patates, avokado iyi birer E vitamini kaynağıdır.

    Omega-3

    Yağ asitleri görsel gelişim ve retina fonksiyonları için çok önemlidir. Aynı zamanda sağlıklı bir gözyaşı üretimi için de yeterli miktarda omega-3 alınması gerekmektedir. Haftada en az 2 öğün balık tüketimi (özellikle somon, ton balığı gibi soğuk su balıkları) yeterli miktarda omega-3 alımı için önerilmektedir.

    Çinko minerali

    Retinanın sağlıklı kalmasına yardımcı olur ve gözlerinizi ışığın zararlı etkilerinden koruyabilir. Ancak çinko, vücudumuzdaki kırmızı kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olan bakır miktarını azaltabilir. Baklagiller (fasulye, barbunya, börülce vb.) hem çinko hem bakır içerirler. Çinko açısından zengin diğer yiyecekler arasında yağsız kırmızı et, kümes hayvanları, istiridye ve zenginleştirilmiş tahıllar bulunur.

    Düzenli uyku uyumak:
    Uyku, tüm vücut için olduğu gibi gözler için de bir dinlenme ve yenilenme dönemidir. Nasıl ki vücudunuzun geri kalanı yenilenmek için uykuya ihtiyaç duyuyorsa, gözleriniz de aynı şekilde uykuya ihtiyaç duyar. Gözlerimiz uyandığımız andan uyuyana kadar gün boyunca sürekli bir aktivite halindedir. Toz, kirlilik ve ışık gibi zorlanmaya ve zarara neden olabilecek çeşitli çevresel faktörlere maruz kalırlar. Dolayısıyla uyku, gözlerimizin rahatlayabileceği, yenilenebileceği ve ertesi günün aktivitelerine hazırlanabileceği zamandır.

  2.  

  3. Uykunun en derin aşamasında toksinler dışarı atılıyor!

    Uykunun en derin aşamasında gözlere kan akışı artar, gerekli besin maddeleri sağlanır ve zararlı toksinler dışarı atılır. Bu süreç, sağlıklı gözleri korumak için çok önemli olan gözlerdeki hücrelerin onarımına yardımcı olur. Ayrıca uyku sırasında gözlerin yağlanması ve beslenmesi için gerekli olan gözyaşı üretimi de artar. Uyku eksikliği bu süreçleri bozar ve göz kuruluğu, göz yorgunluğu, bulanık görme gibi çeşitli sorunlara yol açar.

    Az uyku sarın nokta yapıyor!

    Ayrıca uyku eksikliğinin halk arasında sarı nokta hastalığı olarak da bilinen yaşa bağlı makul dejenerasyonu ve glokom (göz tansiyonu) hastalığı riskini arttırdığı bilinmektedir. Dolayısıyla uyku ile göz sağlığı arasında doğrudan bir bağlantı olduğu ve yeterli dinlenmenin göz bakımı için hayati önem taşıdığı açıktır.

    Güneş Gözlüğü:
    Birçok kişi cildi güneşin zararlı etkilerinden korumak için koruyucu kremler kullansa da gözlerin korunması genelde ihmal edilir. Ultraviyoleye uzun süre maruz kalmak katarakt, göz tümörleri, sarı nokta hastalığı, pterjium (göz eti ya da kuş kanadı olarak bilinir), kuru göz hastalığı gibi birçok göz hastalığına sebep olabilir. Gözlerinizi yıllarca ultraviyole ışınlarına maruz kalmaktan korumak için erken yaşta uygun güneş gözlüğü takmaya başlamak önemlidir. Fakat güneş gözlüğü kullanırken ultraviyole korumasına mutlaka dikkat edilmelidir. Ultraviyole-A ve B koruması %100 olan ya da 400 nanometreye kadar ultraviyole ışınlarını engelleyen (UV400) güneş gözlükleri tercih edilmelidir. Aksi takdirde faydadan çok zarar verebilir.

    Ekran Süresini Sınırlama:
    Özellikle pandemiyle birlikte günlük rutinlerimiz oldukça değişti. Uzaktan eğitim ve uzaktan çalışma gibi uygulamalarla birlikte dijital ekranlara maruziyetimiz de oldukça arttı. Dijital ekran maruziyeti ile beraber bulanık görme, çift görme, odaklanmada zorlanma, göz yorgunluğu, göz ve çevresinde ağrı, kızarıklık, yanma gibi şikâyetler yaşıyorsanız dijital göz yorgunluğu sendromunuz olabilir. Hâlihazırda bulunan göz bozukluklarınız (özellikle astigmat), göz kuruluğunuz, kirpik iltihabınız, kontakt lens kullanımınız varsa dijital ekran göz yorgunluğu daha şiddetli olabilir. Kullanılan ekranın kalitesi ve çözünürlüğü, yazıların okunabilirliği, ekranın parlaklığı ve kontrastı, yaydığı mavi ışık seviyesi de semptomların şiddetini etkilemektedir. Basit önlemlerle bu şikâyetleri azaltmak veya ortadan kaldırmak mümkündür. Bilgisayar ekranına uygun ergonomik pozisyonda oturmak, her 20 dakikada bir 20 saniye 5-6 metre uzağa doğru bakmak ve odağınızı değiştirmek, dijital ekranlarda her 2 saatte bir 15 dakika mola vermek, sık göz kırpmak, mavi ışık filtreleyen gözlükler kullanmak (faydası tartışmalıdır) dijital göz yorgunluğu sendromunun engellenmesinde faydalı olabilir.

    Sigarayı Bırakmak:
    Sigara kullanımı gözünüzde değişen ciddiyette hastalıklara da sebep olabilir. Sigara kullananların veya sigara dumanına maruz kalanların en sık yaşadığı göz problemi kuru göz hastalığıdır. Gözlerde kızarıklık, yanma, batma, kaşıntı gibi semptomlar ortaya çıkabilir. Katarakt, sarı nokta hastalığı, optik sinir hastalıkları, üveit gibi daha ciddi göz hastalıklarına da yol açtığı kanıtlanmıştır. Graves hastalığı (zehirli guatr) bulunanlarda özellikle sigara kullanımının mutlaka sonlandırılması gerekiyor, aksi takdirde çok ciddi komplikasyonlara yol açarak ameliyat gerektiren durumlara sebebiyet verebiliyor.

    Koruyucu Gözlük Kullanımı:
    Gözler vücut ön yüzünün sadece %0.5’ini oluşturmalarına rağmen, travmaları tüm vücut yaralanmalarının yaklaşık %10’unu oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre tüm dünyada her yıl 1 günden fazla iş gücü kaybına neden olan 55 milyondan fazla göz yaralanması meydana gelmektedir. Tüm hastaların ortalama 750.000’i hastaneye yatırılırken, vakaların 500.000’i körlükle sonuçlanmaktadır. Uygun bir koruyucu gözlük kullanımı ile bu kazaların %90’ından korunmak mümkündür. Dolayısıyla ileri bir sağlık sorununa ve iş gücü kaybına yol açmasını engellemek için özellikle riskli iş kollarında uygun koruyucu gözlük kullanımı hayati önem arz etmektedir.

    Göz Hijyeni:
    Gözleriniz sağlığınızın önemli bir parçasıdır ancak hijyen söz konusu olduğunda çoğu zaman uygun bakımı göz ardı ederiz. Birkaç sağlıklı alışkanlık ve günlük rutininize eklemeler enfeksiyon, kontaminasyon ve göz hastalıklarından kaçınmanıza yardımcı olabilir. Doğru el yıkamayla viral konjonktivit (göz nezlesi) gibi yaygın göz enfeksiyonlarından kaçınabilirsiniz. Mikropların başkalarına yayılmasını önlemek için mümkünse havlu, makyaj malzemesi veya göz damlalarını paylaşmaktan kaçının. Hijyen aynı zamanda blefaritin (kirpik dibi iltihabı) tedavisinde de önemlidir. Blefarit, tekrarlama eğiliminde olduğundan uygun göz kapağı hijyeni (çay ağacı yağı içeren göz şampuanlarının kullanımı gibi) çok önemlidir.

    Makyaj yapanlar dikkat!

    Makyaj kalıntıları göz tahrişine ve kızarıklığa neden olabilir. Makyajınızı, özellikle inatçı maskaranızı çıkarmak için sıcak kompresler, makyaj mendilleri veya hindistancevizi yağı gibi doğal alternatifler kullanın. Makyajınızı çıkarmadan asla uyumayın. Kalıcı makyaj ve kalıcı takma kirpik gibi kirpik diplerinde uzun süreli değişikliklere neden olabilecek uygulamalardan kaçının. Herhangi bir makyaj malzemesi kullanımı sonrası göz kapağınızda ya da gözünüzde tahriş meydana gelirse aynı makyaj ürününü tekrar kullanmaktan kaçının.

     

    Düzenli Göz Muayenesi:
    Doğumdan itibaren birçok hastalığın erken teşhis ve tedavisi için rutin göz muayenelerini aksatmamak oldukça önemlidir. Yeni doğan bir bebek, normal zamanında doğmuşsa 1. Ayında, 6-12 ay arasında, 3 yaşında ve okul öncesinde en az bir kez göz muayenesinden geçmelidir. Özellikle bu yaş gruplarında başlayan göz bozuklukları, erken tedavi edilmediği takdirde kalıcı görme kayıplarına sebep olabilmektedir. Erişkin bireylerde herhangi bir ek hastalık veya aile öyküsü yoksa 40 yaşından sonra yılda bir kez göz muayenesi olması önerilmektedir. Glokom, sarı nokta hastalığı, katarakt gibi yaşla birlikte görülme sıklığı artan göz hastalıklarının erken teşhisinde yıllık kontroller oldukça önemlidir. Diyabet, hipertansiyon gibi göz sağlığını etkileyebilecek sistemik hastalığı bulunanların veya ailesinde genetik göz hastalığı bulunanların 40 yaşından önce de en azından yılda bir göz kontrolü olması önerilmektedir.