5053873217 [email protected]

IHLAMUR FESTİVALİ ATAŞEHİR’DE

Ataşehir’de Ihlamur Festivali başlıyor!

Ataşehir Belediyesi 18-19 Haziran’da ilkini gerçekleştireceği Uluslararası Ataşehir Ihlamur Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Ihlamur kokusuna bürünecek festivalde Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen otlar da tanıtılacak.

Doğa tutkunları ıhlamur ağaçları altında gönüllerince iki gün geçirebilecekleri Ataşehir Ihlamur Festivali’nde buluşuyor. Ihlamur kokusu ve tadıyla geçecek festivalde ayrıca Türkiye’nin yedi bölgesinden gelen otlar tanıtılacak. Malatya’dan kenger, Ordu’dan melocan, Sivas’tan madımak, Taşköprü ve Tunceli’den sarımsak, Tokat’tan yaprak, Çorum’dan ısırgan otu, Kars’tan evelek ve Antakya’dan zahter bitkileri ile birçok yöreden çeşit çeşit gelen bitkiler tanıtılacak. Festivalde yöresel ürünlerin satılacağı stantlar da yer alacak.

Tüm doğaseverleri Ataşehir’de buluşmaya ve ıhlamurların eşsiz kokusunu soluyarak hep birlikte toplamaya davet eden Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, “Kentlerin akciğerleri, rengi ve süsü ağaçlardır düşüncesinden yola çıkarak bugüne kadar ilçemize binlerce ağaç diktik. Gerek kokusu gerek görsel güzelliği ile Ataşehir’in her yanını ıhlamur ağacı ile süslemeye devam edeceğiz. Bu yıl ilkini gerçekleştireceğimiz festivalimizde ıhlamur ağaçlarına merdivenlerle çıkıp çiçek ve yapraklarını toplayarak önce kurutacağız, ardından da kazanda kaynatacağız” dedi.

18-19 Haziran’da düzenlenecek Uluslararası Ataşehir Ihlamur Festivali, kokusuyla insanı büyüleyen ve şifalı bitkilerin başında gelen ıhlamur ağaçlarının altında yapılacak. Yüksek katlı yapılarıyla bilinen Ataşehir, 2 binden fazla ıhlamur ağacını barındırıyor. İlçedeki park ve yeşil alanlardaki peyzaj çalışmalarında ıhlamur ağacı kullanan Ataşehir Belediyesi, bir yandan da ıhlamur ağaçlarının sayısını artırıyor. Ataşehir Belediyesi’nin hazırladığı festivalde, kışın kilosu 200 liraya kadar çıkan ıhlamur, konuklar tarafından ücretsiz olarak toplanacak.

Atatürk Mahallesi Meriç Caddesi Kamelya Çarşısı önü Amfili Park’ta düzenlenecek festivalin ilk gününde ıhlamur ayıklama, söyleşi, şiir dinletisi, kortej yürüyüşü, atölyeler, dans gösterisi ve konserler düzenlenecek. İkinci günde ise; Suzan Kardeş Konseri, atölyeler, söyleşi ve dans gösterileri var. Fransa, Küba, Bulgaristan ve Romanya’dan dans topluluklarının da katılacağı festivalin ilk gününde Yard. Doç. Uğur Baran Kasırga tarafından “Neo Gastronomi”, ikinci gününde ise Ebru Şinik tarafından “Nefes Alma Teknikleri ve Kokuların Beyine Etkileri” ile Bulgaristan’dan katılan Prof. Desislava Fagradyan tarafından “Ihlamur” konulu söyleşiler düzenlenecek.

İSTANBULLULAR SİNEMADA GÜLMEK İSTİYOR

70. Cannes Film Festivali resmi sponsoru Mastercard, bireylerin günümüzde sinema alışkanlıklarını ve teknolojik dönüşüm sonucunda bu alışkanlıkların gelecekte nasıl şekilleneceğine dair önemli bir araştırma gerçekleştirdi. 7 farklı şehirde düzenlenen anket, çarpıcı veriler ortaya koydu.

Anket yapılan 7 şehirden biri olan İstanbul’da, sinema; seyahat etmek ve dışarı çıkmaktan sonra en sevilen üçüncü aktivite olarak oylandı. İstanbulluların en sevdiği film türü ise komedi oldu.

Teknolojinin büyük bir hızla değiştiği, film izlenen yöntem ve alanların hızla çoğaldığı ortamda film tutkunları, kentlerdeki sinema kültürünün bir parçası olmaya devam ediyor. Avrupalı sinema severlerin yüzde 70’i filmi evde izlemektense, dışarıya çıkıp sinemada izlemeyi tercih ediyor. Ankete katılan kişilerin yüzde 64’ü ise gelecekte de film izlemek için dışarıya çıkacağını ve sinemada gerçekçi bir film deneyimini tercih edeceğini söylüyor.

Mastercard; sinema deneyimini sayısal verilerle ele almak için; aralarında İstanbul’un da olduğu Berlin, Londra, Madrid, Moskova, Paris ve Roma olmak üzere dünyanın önde gelen 7 kentinde bir araştırma hayata geçirdi. Bu dünya metropollerinde yaşayan 2.125 kişi ile yapılan araştırma, sinemaya gitme alışkanlıklarına dair önemli veriler sunuyor.

İstanbul’da, sinema; seyahat ve yemek için dışarıya çıkmanın ardından en önemli üçüncü sosyal aktivite olarak görülüyor. Film izleyicileri sinemaya gittiklerinde, öncelikle gülmek istiyor. Hayal etmek, şaşırmak ve düşünmek diğer beklentileri… Tür sıralamasında İstanbul’da yaşayanlar en çok bilim kurgu ve aksiyon filmlerini tercih ediyor. Bu tercihleri sırasıyla komedi, romantik komedi, dram ve korku türleri izliyor.

İstanbul’da ankete katılanların yüzde 51’i ayda bir sinemaya giderken, haftada bir sinemaya gidenlerin oranı ise yüzde 24. Bu oranların toplamının, tüm şehirlerin ortalaması olan yüzde 69’dan daha fazla olması diğer önemli detayı oluşturuyor. Yılda bir kez sinemaya giden kişilerin oranı ise yüzde 1. Ankete katılan kişilere sorulan “10 yıl sonra film izlerken kendinizi nerede görüyorsunuz?” sorusuna İstanbulluların yüzde 69’u filmi deneyimlendirecek çok yönlü, özel effekt ve son teknolojik koltuklarla cevabını verdi.

İstanbul’da gerçekleşen anketteki diğer soru ve cevaplar ise şöyle:

Ne sıklıkla sinemaya gidiyorsunuz?
Yılda bir seferden az %0
Yılda bir kez %1
6 ayda bir %3
3 ayda bir %14
Ayda bir %51
Haftada bir %24
Haftada birden daha çok %6
Sinemaya kiminle gidiyorsunuz?
%17 aileyle
%10 kendisi
%39 arkadaşlarıyla
%34 çift olarak
En çok hangi duyguları arıyorsunuz?
Gülmek
Şaşırmak ve hayal görmek
Düşünmek
Favori türünüz neler?
Bilimkurgu
Aksiyon
Komedi
Romantik Komedi
Dram
Korku
10 yıl sonra film izlerken kendinizi nerede görüyorsunuz?
Sinema salonunda popcorn yerken %13 evet %87 hayır
Herhangi bir yerde: Filmler beklenmeyen (ilginç) yerlerde gösteriliyor (akvaryumlar, hastaneler, endüstri siteleri, çatılar) %22 evet %78 hayır
Evde Sanal Gerçeklik Sistemiyle %48 evet %52 hayır
Filmi deneyimlendirecek çok yönlü, özel effekt ve son teknoloji koltuklarla %69 evet ve %31 hayır
En Büyük Sinema Severler Romalılar!
Araştırmaya katılan Romalıların yüzde 41’i, haftada en az bir kere sinemaya gittiğini belirtiyor. Böylece Roma, araştırma kapsamındaki en sinema sever şehir olurken, Romalıları yüzde 38 ile Moskovalılar ve Parisliler takip etti. Öte yandan Paris’te yaşayan deneklerin yüzde 8’i, haftada bir kereden fazla sinemaya gittiğini söylüyor.
Araştırma sonuçlarına göre sinemaya gitmek, herkes için düzenli ve birlikte yapılan bir aktivite olarak görünüyor. Araştırmaya katılanların sadece yüzde 8’i tek başına sinemaya gitmeyi tercih ediyor, yüzde 48’i sinemaya çift olarak gidiyor.
İstanbul’da Bilim Kurgu, Londra’da Drama İzleniyor
Deneklere sinemaya gittiklerinde ne hissetmek istedikleri sorulduğunda, 7 şehirden de tek bir ortak cevap geliyor: İnsanlar gülmek istiyor. İkinci ve üçüncü sırada ise sürprizle karşılaşmak ve hayal kurmak geliyor. Film tercihi önceliğinde komedi yer alırken, komediyi aksiyon türü filmler ve drama takip ediyor. Sıralama bölgelere ve coğrafyaya bağlı olarak değişkenlik gösterirken; Londra’da drama ve İstanbul’da ise bilim kurgu tercih ediliyor.
Kentten bağımsız olarak tüm deneklerin hemfikir olduğu nokta, film izlemek için en iyi mekanın sinema olması. Deneklere 10 yıl sonra kendilerini film izlerken nerede hayal ettikleri sorulduğunda, ilk sırada görüntüleme deneyimini daha da geliştiren ileri teknolojili mültipleks çözümlerin olduğu yenilikçi mekanlar cevabını veriyor.
Sinema Deneyimini Masaya Yatıran Dinamik Bir Tartışma Oturumu
Anketin sonuçları, Mastercard tarafından Cannes’da sinema uzmanlarının katılımıyla gerçekleştirilen sohbet toplantısında açıklanırken, sinema ve sinema severlerin şu anki durumu ve gelecekte alacağı şekil masaya yatırıldı.

Sinemanın çok güçlü bir kültürel alışkanlık olduğunu ifade eden BFI Program ve Devralmalar Başkanı Stuart Brown: “Televizyonun hayatımıza girmesiyle herkes bunu sinemanın yok olması olarak yorumladı. Aynısı VHS’nin veya DVD’nin gelmesiyle de oldu. Şimdi de streaming geldi. Bir kez daha sinemanın gelişimi ve evrimi söz konusu. IMAX, 3D, ses efektleri vs… Bütün bu inovasyonlar, sinema deneyimini çekici kılan çözümler.” diye konuştu.

Mekanların, film severlerin beklentilerini karşılayacak yeni çözümleri sunmak ve çağın gereklerine uyum sağlamak zorunda olduğunu ifade eden Variety Muhabiri Nick Vivarelli, “Sinemaların kendilerini ve ekipmanlarını geliştirmesi ve hedef kitlenin evinde deneyimleyemeyeceği, tamamen gelişmiş yeni bir seviyeye taşıması gerekiyor.” dedi.
Sinema olgusunun muhafaza edilmesi gerektiğini ifade eden film eleştirmeni Lisa Nesselson: “Genç kuşaklar bu dönüşümün anahtarını oluşturuyor. Her ne kadar izlediği filmi tam olarak anlayacak durumda olmasa da sinemaya gitmenin çocuk üzerinde bıraktığı etkiyi görmek çok güzel. Bu yeni düşünme yolları ve daha da önemlisi ileride hayatlarını etkileyecek yeni kavramların oluşmasını sağlıyor.” dedi.
Günümüzde insan ve toplumun çok fazla şeyi deneyimlediğini ve çok fazla şeyden beslendiğini söyleyen Mastercard Küresel Pazarlama ve İletişim Kıdemli Başkan Yardımcısı Rose Beaumont, “Bunu tam olarak karşılayan sinema, tam da bu yüzden benzersiz ve önemli bir kültürel etkinlik olarak öne çıkıyor. Bu nedenle sinemalarda paha biçilemez ve benzersiz bir deneyim sunmak esastır.” diye konuştu.

35 ÇOK GÜZEL GELSENE

Tam 35’e geldiğinizde hayatınız tepetaklak olsa, en güvendiğiniz dağlara karlar yağsa, intikamın soğuk lezzetini mi, geleceğin şehvetli gizemini mi seçerdiniz… Pınar Çelikel’in ilk romanı ’35 Çok Güzel Gelsene’, Artemis Yayınları’ndan piyasada

Arkadaşlarının Peri diye seslendiği PR’cı Perihan’ın, bir peri masalı olduğuna inandığı hayatı, bir günde alt üst olur. Kocası tarafından terkedilen Peri, işinin, aşkının ve çocuklarının hayatına kattığı tüm renklerden ve seslerden yoksun, bir boşlukta bulur kendini. 35 yaşındadır ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın hafızasına kazıdığı “yolun yarısı eder” hesabıyla, kendisi ile hesaplaşma ve kendisini bulma yolculuğuna çıkar.,

Yalnız değildir bu yolculuğunda. Can dostları da yanındadır; Mavi saçlarından, tasarımcı imzalı elbiselerine, genç müzisyen sevgililerine kadar renkli bir hayat süren menajer Sezin; Yıllardır temsil ettiği büyük şirketin ağırlığını kıyafetleri ve davranışları ile taşıdığı yetmezmiş gibi evliliğini de sürdürmeyi başaran Yasemin ve çok çalışarak ve bol para kazanarak mutlu olmayı öğrenmiş mimar Merve.

Perihan, farkılılaşan ve kesişen hayatlar, olaylar ve hikayelerle dolu kapkaranlık bir ormanda yolunu bulmaya çalışır. Adeta Tarancı’nın gönderme yaptığı Dante’nin cehenneminden geçtikten sonra insana yaşadığını hissettiren buz gibi sulara atar kendini ve dostlarına seslenir: 35 çok güzel, gelsene!

İSTANBUL MODERN’DEN FAHRELNİSSA ZEID SEÇKİSİ

Türkiye modern sanatının öncülerinden ve soyut sanatın ilk temsilcilerinden Fahrelnissa Zeid’in kapsamlı bir koleksiyonuna sahip olan İstanbul Modern, sanatçının yapıtlarından oluşan bir seçkiyi izleyicilerle buluşturuyor. Sergi 30 Mayıs-30 Temmuz 2017 tarihleri arasında görülebilir.


2006 yılında Türkiye modern sanatının öncülerinden Fahrelnissa Zeid ve oğlu Nejad Melih Devrim’in yapıtlarını “Gökkuşağında İki Kuşak” sergisiyle buluşturan İstanbul Modern, Zeid’in yapıtlarını 11 yıl aradan sonra yeniden bir seçkide bir araya getiriyor.
Sanatçının ustalaştığı soyut geometrik kompozisyonlar, Bizans – İslam – Batı sanatına referansların yer aldığı ve kendine özgü kullandığı renk paletiyle birleşen dışavurumcu 23 yapıtı, Kısa Süreli Sergiler Salonu’nda yer alacak sergiyle izleyiciyle buluşuyor.
Seçkide, sanatçının Türkiye sanat ortamında başladığı 1940’lı yıllardan Amman, Ürdün’e taşındığı 1970’li yıllara kadar, en etkin olduğu dönemden yapıtlar yer alıyor.
2017 yılı içinde Münih, Torino, Berlin ve önümüzdeki günlerde Londra’da İstanbul Modern Sanat Müzesi Koleksiyonu’ndaki yapıtların da yer aldığı sergilerde izleyiciyle buluşan Fahrelnissa Zeid, küresel sanat dünyasında taze bir ivme kazanıyor. Müze koleksiyonunda yer alan ve Zeid’in kariyerindeki en önemli yapıtlar, 13 Haziran itibariyle Tate Modern’de tüm dünyadan gelen sanatseverlerle buluşuyor. İstanbul Modern de koleksiyonunda yer alan yapıtlardan oluşturduğu bir seçkiyle sanatçıya duyulan bu ilgiyi destekliyor.
Oya Eczacıbaşı: Hayali gerçek yapan ilk bağışımız
Fahrelnissa Zeid’in İstanbul Modern’in tarihinde çok özel ve önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, “İstanbul Modern daha fikir aşamasındayken dünya çapında ünlü sanatçımız Zeid’in ‘Cehennemim’ adlı başyapıtını, ailesi bir gün açmayı hayal ettiğimiz müze için armağan etmişti. İstanbul Modern kurulduğu anda müzeye giren ilk yapıt da o olmuştu. Zeid’in küresel sanat dünyasında daha fazla görünür olması sebebiyle biz de 11 yıl aradan sonra sanatçının yapıtlarını yeniden bir araya getirmek ve yeni nesillerle buluşturmak istedik” dedi.
Levent Çalıkoğlu: Zeid’in küresel sanat dünyasındaki yeri perçinleniyor
Küresel sanat dünyasında bu yılın Zeid yılı olduğuna dikkat çeken İstanbul Modern Direktörü Levent Çalıkoğlu şöyle devam etti:
“Fahrelnissa Zeid hayat hikayesi, kişiliği ve sanat anlayışıyla şüphesiz kuşağı ve döneminin en yaratıcı sanatçılarının başında geliyor. Bu yılın sergi takvimine baktığımızda Batı müze ve sanat kültürünün Zeid’in kendisi ve yapıtlarına olan gecikmiş ilgisini, ona hakettiği değeri verdiğini görüyoruz. Özellikle Tate Modern’de gerçekleştirilecek olan retrospektif Zeid’in küresel sanat dünyasındaki yerini perçinleyecektir. Zeid’in kapsamlı bir koleksiyonuna sahip olmamız sebebiyle sanatçıya duyulan bu ilgiyi biz de bu seçkiyle destekliyoruz.”
Fahrelnissa Zeid kimdir?
Fahrelnissa Zeid, 1901 yılında Osmanlı döneminde Sadrazam Cevat Paşa’nın yeğeni olarak Büyükada’da doğar. Geniş, sanatçı bir aileden gelen sanatçının kardeşleri yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ve ressam Aliye Berger’dir. Yazar İzzet Melih Devrim ile evliliğinden olan çocukları ressam Nejad Devrim ve yönetmen, tiyatro sanatçısı Şirin Devrim’dir. Zeid aynı zamanda seramik sanatçısı Füreya Koral’ın teyzesidir.
Sanayi-i Nefise’nin ilk kadın mezunları arasında olan sanatçı, resim öğrenimine Paris’teki Académie Ranson’un Stalbach Atölyesi’nde, sonrasında İstanbul’daki Namık İsmail Atölyesi’nde devam eder. 1934 yılında Irak’ın Ankara temsilcisi Emir Zeid ile evlenir, prenses unvanını alır. 1942 yılında D Grubu’na ve sergilerine katılır.
İlk kişisel sergisini 1944’te Maçka’daki evinde açan Zeid, 2. Dünya Savaşı sonrası belirli süreler yaşadıkları Paris, Londra, New York, Brüksel ve daha birçok şehirde yapıtlarını sergiler. 1976 yılında Amman’a yerleşen sanatçı, kendi adını taşıyan bir sanat enstitüsü kurar ve hayatının sonuna kadar enstitüye destek vererek üretimlerine devam eder. Sanatçı, 1991’de Amman’da hayata veda eder.
Coşkulu ve etkili kompozisyonları ile tanınan Zeid’in kendine özgü resim dili, tek üsluba indirgenemeyecek kadar canlı ve zengindir. Zeid’in sanat pratiği; minyatür kurgusuna uygun şekilde inşa edilmiş figürlü kompozisyonlarıyla erken dönem, vitray yüzeylerini anımsatan geometrik ve serbest soyutlamacı çalışmalarıyla olgunluk dönemi ve çoğunlukla portrelerden oluşan ve psikolojik anlatının ön plana çıktığı geç dönem şeklinde sınıflandırılabilir.
Sergiye özel eğitim ve etkinlikler
Sergi süresince İstanbul Modern Eğitim ve Sosyal Projeler bölümünün hazırladığı eğitim programları küçük sanatseverlerle buluşuyor.
“Fahrelnissa ile Nejad” belgeseli yeniden gösterilecek
2006 yılında İstanbul Modern çatısı altında gerçekleştirilen “Fahrelnissa ile Nejad: Gökkuşağında İki Kuşak” sergisi için İstanbul Modern ve CNN Türk ortak yapımı olarak geniş bir araştırmayla oluşturulan belgesel, sergi alanında ziyaretçilerle yeniden buluşacak.
Paris, Amman, İzmir, Ankara ve İstanbul’da çekimlerini gerçekleştirilen belgesel için, Paris’te Xavier Bureau, Olivier Larsque, Dina Vierny ve Maria Devrim, İzmir’de İsmet Kabaağaçlı Noonan, Ankara’da Bülent Ecevit, Amman’da Prens ve Prenses Raad, Hind Nasser, Suha Shoman ve Prens Hassan, İstanbul’da ise Şirin Devrim, Talat Sait Halman, Sara Koral, Nermidil Binart, Yaşar Kemal, Ara Güler, Tiraje Dikmen, Rabia Çapa, Yahşi Baraz, Haldun Dostoğlu ve Sabahattin Batur ile çeşitli söyleşiler gerçekleştirilmişti.
Kütüphanede Geniş Derleme
İstanbul Modern Kütüphane’de ise yapılan geniş derlemeyle Zeid’in yaşamına ve sanatına ilişkin kitaplar ve yazılar yer alıyor.
Fahrelnissa Zeid Baskılı Ürünler İstanbul Modern Mağaza’da
İstanbul Modern Mağaza’da sergiye özel olarak tasarlanan poster ve kartpostalların yanı sıra sanatçının yapıtlarından tasarlanan çeşitli ürünler de satışa sunuluyor.

bomontiada YAZ PROGRAMI AÇIKLANDI

abomontiada yaz boyunca Avluda Caz konserleri, TV+ ile Açık Havada Başka Sinema film gösterimleri, Babylon@avlu konserleri ve Fête De La Musique etkinliklerine ev sahipliği yapacak.

bomontiada avlusunda caz ritimleri

bomontiada’da 18 Ağustos tarihine kadar her Cuma Avluda Caz kapsamında gelecek vadeden caz grupları sahne alacak. Ücretsiz gerçekleşecek konserler saat 20.30’da başlayacak. Koç Üniveristesi Orkestrası & Boğaziçi Müzik Kulübü Orkestrası, Uninvited Jazz Band, Flapper Swing’in de aralarında olduğu pek çok isim bomontiada’ya konuk olacak.
bomontiada avlusunda film gösterimleri

TV+ ile Açık Havada Başka Sinema kapsamında 31 Mayıs-16 Ağustos tarihleri arasında her Çarşamba bomontiada avlusunda film gösterimleri var. Nick Cave’in “Skeleton Tree” albümünün doğumunu belgeleyen One More Time with Feelings filmi ile başlayacak film gösterimleri David Lynch’in zihnine doğru bir yolculuğun anlatıldığı David Lynch: The Art Life ile devam edecek. En iyi film ödülü dahil 3 dalda Oscar sahibi Moonlight, Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünden “En İyi Yönetmen” ödüllü Captain Fantastic, karanlık ve naif tarzıyla her yaştan izleyiciye hitap eden My Life as a Zucchini, Jim Jarmusch imzalı Altın Palmiye adayı Paterson, The Beatles’ın 1962 ile 1966 yılları arasındaki 1000 günlük dünya turnesini konu alan The Beatles: 8 Days a Week, bir Gael Garcia Bernal ve Pablo Larrain işbirliği Neruda, I. Dünya Savaşı sonrasında, Almanya’da küçük bir kasabada geçen François Ozon imzalı Frantz gösterilecek filmler arasında. TV+ ile Açık Havada Başka Sinema, usta Macar yönetmen Ildiko Enyedi’nin 18 yıl aradan sonra çektiği ilk film On Body and Soul ile sona erecek.

TV+ İLE AÇIK HAVADA BAŞKA SİNEMA
TARİH
FİLM
31 Mayıs 2017
Nick Cave’in One More Time With Feelings
7 Haziran 2017
David Lynch: The Art Life
21 Haziran 2017
Moonlight
5 Temmuz 2017
Captain Fantastic
12 Temmuz 2017
My Life as a Zucchini
19 Temmuz 2017
Paterson
26 Temmuz 2017
Beatles 8 Days a Week
2 Ağustos 2017
Neruda
9 Ağustos 2017
Frantz
16 Ağustos 2017
On Body and Soul

Babylon, bomontiada avlusunda müziği açıyor

Babylon@avlu kapsamında 24 Haziran’dan itibaren Cumartesi akşamları yerel sahnenin gelecek vadeden isimleri bomontiada avlusunda müzikseverlerle buluşacak.

bomontiada’da müzik bayramı coşkusu

bomontiada avlu, 14-16 Haziran tarihlerinde, dünyanın birçok yerinde uzun yıllardır kutlanan Müzik Bayramı “Fête de la Musique” etkinliklerine ev sahipliği yapacak. Babylon ve Fransız Kültür Merkezi işbirliği ile düzenlenen “Fête de la Musique” kapsamında üç gece üst üste 21.30’da gerçekleşecek konserlerde 14 Haziran Çarşamba Kolektif İstanbul, 15 Haziran Perşembe La Passe Caravan ve 16 Haziran Cuma Titi Robin bomontiada avluda sahne alacak. bomontiada’da bayram, dinleyicilerin katılımıyla coşkulu bir müzik kutlamasına dönüşecek.

FATİH AKIN CANNES’DA

Fatih Akın, ‘Solgun-Aus dem Nichts’ filminin yıldızları Diane Kruger ve Denis Moschitto ile gazetecilere poz verdi.

Film, bombalı saldırı sonrası eşini ve çocuğunu kaybeden bir kadının hikayesini anlatıyor. Dram ve intikamı bir arada işleyen yönetmen, filmde aşırı sağcı Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün cinayetlerine odaklanıyor.


‘Solgun-Aus dem Nichts’ filminin festivalde büyük ödülü kazanması halinde, Fatih Akın 33 sonra Altın Palmiye’ye uzanan ilk Alman yönetmen olacak. Almanya, son olarak 1984 yılında Wim Wenders’in ‘Paris, Texas’ filmiyle Altın Palmiye’yi kucaklamıştı.

Ünlü yönetmen, ‘Yaşamın Kıyısında’ filmiyle 2007 yılında Cannes Film Festivali’nde ‘En iyi senaryo’ ödülünü almıştı. Filmin başrollerini Tuncel Kurtiz, Nurgül Yeşilçay, erkan can ve Nejat İşler paylaşıyordu.

70. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için 19 film yarışıyor. Usta yönetmenler Michael Haneke, Todd Haynes, Andrey Zvyagintsev, François Ozon ve Michel Hazanavicius, Fatih Akın’ın rakipleri olarak dikkati çekiyor.

İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın başkanlığını yaptığı jüride, ünlü yönetmenler Paolo Sorrentino ve Maren Ade ile birlikte Hollywood yıldızları Jessica Chastain ve Will Smith yer alıyor.