5053873217 [email protected]

KONDÜKTÖR CANNES’DA

İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin Kondüktör adlı belgeseli, 71. Cannes Film Festivali’nde yer almaya hak kazandı.

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, son sınıf öğrencilerinin yaptığı belgesel, genç sinemacıları teşvik etme ve yapımlarını sinema profesyonellerine tanıtma amacı taşıyan “Short Film Corner” bölümüne seçildi.

Yönetmenliğini Alper Özdemir’in üstlendiği belgeselde, 34 yılı aşkın süredir demir yollarında kondüktör olan Ergüder Kuzucular’ın seyahatleri kendi gözünden aktarılıyor.

İsmail Basmacı’nın yapımcılığında hazırlanan filmde, Umut Yılmaz Genç görüntü yönetmeni ve kurgucu, Koral Ant set asistanı, öğretim görevlisi Oğuz Yenen ise proje danışmanı olarak görev yaptı.

26 SAATLİK YOLCULUĞU ÇEKTİLER

Açıklamada görüşlerine yer verilen Özdemir, öğrenci olarak sinema dünyasının kalbinin attığı festivalde elde ettikleri başarının kendilerini oldukça motive ettiğini belirterek, “Doğu Ekspresi, doğu ile batıyı birbirine bağlayan kültürel bir tren. Son zamanlarda popüler olan tren yolculuğuna başka bir açıdan, emekçilerin gözünden bakmayı istedik. Uzun yıllardır tren memurluğu yapan Ergüder Kuzucular’ın da desteğiyle kısa bir sürede çekimleri tamamladık. Mutluyuz, umutluyuz. Cannes, bizim için büyük bir deneyim ve gelecek projelerimiz için de motivasyon kaynağı oldu” değerlendirmesinde bulundu.

NABICAZ BE KAMİL

Altın Portakal ödüllü “Gemide” filmindeki ”Nabıcaz be Kamil” repliğini ticari amaçlı tişört, kupa gibi eşyalar üzerinde kullanılarak internette bu ürünlerin pazarladığını iddia eden filmin yapımcısı Yeni Sinemacılık şirketi, Karga Müzik Yapım Tekstil şirketine açtığı davayı kaybetti. “Nabıcaz be” ibaresinin Trakya bölgesinde halk tarafından kullanılan bir ibare olduğunu ve yanına bir isim eklenmesinin film sahibini hak ve eser sahibi yapmayacağını belirten mahkeme davayı reddetti.

İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne 3 yıl önce açılan davada, “Gemide” filminin başrol oyuncusu Erkan Can’ın rol aldığı bir sahnede söylediği ”Nabıcaz be Kamil” repliği, kısa sürede filmi izleyen herkesin diline dolandı.

KAMBURA DİYE BİR YER VAR MI? KAMBURA NEREDE?

Puhutv’nin yeni dizisi Şahsiyet’te adı geçen Kambura Adliyesi’nin olduğu köy Kambura, birçok izleyici tarafından merak konusu oldu. Bursa 22 Nisan 2018 Pazar 09:45 Dizide kurgu bir köy olan Kambura, gerçekte bulunmuyor.

Kambura adlı kurgu köyün çekimleri ise Bursa’nın doğal güzellikleriyle meşhur Gölyazı beldesinde yapılıyor. Yapımcılığını Ay Yapım’ın, yönetmenliğini Onur Saylak’ın, senaristliğini Hakan Günday’ın üstlendiği dizide önemli isimler var. Başrollerini Haluk Bilginer, Cansu Dere’nin paylaştığı dizide Metin Akdülger, Şebnem Bozoklu, Necip Memili, Hüseyin Avni Danyal, Müjde Ar, İbrahim Selim ve Fırat Topkorur da yer alıyor. Haluk Bilginer’in Alzheimer hastası bir adamı canlandırdığı dizide bir seri katile dönüşümü gözler önüne seriliyor. Art arda cinayetler işlerken katil olarak hedef gösterdiği kişiyi de kendisine ait bir dairede rehin tutan karakter (Agah Beyoğlu), dizide sıklıkla vurgulandığı üzere Beyoğlu’nda oturuyor.

Dizinin çekimleri de gerçekten Beyoğlu’nda yapılıyor. Agah Beyoğlu karakterinin yaşadığı apartman, Beyoğlu’nun Asmalı Mescit Mahallesi’ndeki Jurnal Sokak’ta yer alıyor. Binanın 8 ve 10 numaralı daireleri dizinin ana mekanlarını oluşturuyor. 10 numarada Agah kızı ve torunu ile yaşarken 8 numaralı dairede ise seri katil kimliği ile rehinesini saklıyor.

 

PROFESÖRÜN HAYALİ BÖYLE BİR SOYGUNMUŞ

Soygun filmlerini çok sevdiğini belirten Morte, “Hep bir soygun filminde rol almanın hayalini kurmuştum, ufacık bir rol bile beni çok mutlu ederdi. Derken birdenbire bir soygunun liderini oynarken buldum kendimi. Düşünebiliyor musunuz, hayalim gerçek oldu” dedi.

Alvaro Morte Türkiye’nin polisiye dergisi 221B’nin sorularını yanıtladı.

ntv.com.tr’nin yayımladığı röportaj şöyle:

La Casa de Papel dizisiyle Türkiye’de de popüler oldunuz. Hakkınızda az şey biliyoruz. Kimdir Alvaro Morte?

“Her şeyden önce, dizinin Türk hayranlarına desteklerinin ve sevgilerinin farkında olduğumu söylemek istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Ayakları yere basan, aklıselim olmaya çalışan, normal ve basit bir insanım ben.”

“Güney İspanya’da, Endülüs’te doğdum. Ailemde herhangi bir sanat dalıyla profesyonelce uğraşan kimse yoktu ama annem şarkı söylemeyi ve resim yapmayı çok severdi. Sanatsal tarafımı ondan aldığıma kuşku yok. Babamınsa girişimci ruhunu aldım.

Yeni projelere el atmayı çok seviyorum, özellikle de tiyatro topluluğum 300 Pistolas ile… Ailemle İspanya’nın çeşitli şehirlerinde yaşadıktan sonra telekomünikasyon mühendisliği okumak üzere Kanarya Adaları’na gittim ama bölümü yarıda bıraktım. Tiyatro hayatımı değiştirdi, her şeyi bırakıp gösteri sanatları okumaya gittim.”Kariyerinize şöyle bir baktığınızda hangi yapım sizin için mihenk taşı oldu?

İki yapımdan söz edebilirim. Biri, bir İspanyol tiyatrosu klasiği olan Don Juan Tenorio. İlk sahne deneyimimdi, henüz 20 yaşındaydım. O an, asla oyunculuktan vazgeçemeyeceğimi hissettim. Hayatıma damga vuran diğer yapımsa kuşkusuz La Casa de Papel. Profesör karakterini canlandırmak bana büyük mutluluk veriyor.

Diziye nasıl dahil oldunuz?

Beni tercih edenler, cast direktörleri Eva Leira ve Yolanda Serrano’ydu. 2 aydan fazla süre denendim. Bu rol için sıkı bir rekabet vardı. Rolü bana verdiklerini söylemek için aradıklarında inanamadım!”Sizce insanların diziyi bu kadar sevmelerinin sebebi ne?

“Bir kere dizinin senarist ve yönetmenleri, aksiyon sahneleri, duygusal sahneler ve eğlenceli sahneler arasında dört dörtlük bir denge sağlamayı başardılar. Herhangi bir kişinin rahatlıkla kendini özdeşleştirebileceği karakterler inşa ettiler. Ayrıca kim hiç kimsenin canını yakmadan kusursuz bir soygun gerçekleştirmek istemez ki!”Profesör oldukça entelektüel ve zeki bir karakter ama zaman zaman duygularına yenik düşüyor ve kolaylıkla dikkati dağılabiliyor. Siz nasıl tarif edersiniz canlandırdığınız karakteri?

Bana sorarsanız, Profesör’ün en önemli özelliklerinden biri tam da bu: Tarif edilemezlik! Her zaman şaşırtan bir karakter o; ürkek, ufak, gri ve tarif edilmesi güç bir görüntüsü var.
Üzerini kazıdıkça sizi daha çok ve daha çok şaşırtan koca bir dünyayla karşılaşıyorsunuz. Tabii ki onun metodik, entelektüel ve vicdanlı bir kişi olduğunu hepimiz biliyoruz.
Fakat gerçekte kim bu Profesör, nasıl biri? Bir arkadaşım ilk sezonu izledikten sonra bana şöyle dedi: “Profesör’ün müptelası oldum ama gerçekte nasıl bir adam olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor, gerçekten müfettişe âşık mı oluyor yoksa bu, onun planının bir parçası mı?” Bence bu tarif edilemezlik, bu gizemli çember tam da karakterin büyüsünün dayandığı nokta işte.”Kendinizle Profesör arasında benzerlik buluyor musunuz?

“İkimiz de bir şeyler üzerine çalışmayı gerçekten seviyoruz ve ikimiz de çok çalışkan insanlarız.”Profesör bir soygunun lideri olmasına karşın dizinin takipçileri tarafından çok sevildi. Genelde bu tip dizi ve filmlerde “iyi taraf” polisler ya da dedektiflerdir, ama “La Casa de Papel” seyircisi Profesör ile empati kurabildi. Bunu nasıl başardınız?

“Karakteri inşa etmeye başladığımızda en karmaşık noktalardan biri de onun eski hükümlüleri ardında sürükleyebilecek bir karakter olmasını istememizdi. Aynı zamanda ne kadar utangaç sosyal ilişkilerde beceriksiz, içe dönük bir karakter olduğunu düşünürseniz, Profesör’ün liderlik etmesini sağlayan özelliği ortaya çıkarmak karmaşık ve güç bir işti. Sanırım bu işi başardık! Profesör’ün karizması, karizmatik hiçbir şey yapmamasından geliyor. İşte bu özelliği sayesinde sadece bir grup eski hükümlüyü değil, dünyanın dört bir yanındaki izleyicileri de etkileyebildi.”Sizi en çok zorlayan sahneler hangileriydi?

“La Casa de Papel’de kolay sahne yoktu, hepsi kendi içinde çetrefilliydi. Aksiyon sahneleri, oyunculuklardaki dolaylı anlatımlar… Bunlar işi zorlu kılıyordu.”Polisiye türüyle aranız nasıl?

“Çok seviyorum. Özellikle de soygun filmlerini. Hep bir soygun filminde rol almanın hayalini kurmuştum, ufacık bir rol bile beni çok mutlu ederdi. Derken birdenbire bir soygunun liderini oynarken buldum kendimi. Düşünebiliyor musunuz, hayalim gerçek oldu!”

YERLİ SAHNENİN GÜÇLÜ KADIN VOKALLERİ CAPPADOX 2018’DE

Bu yıl Kapadokya’nın eşsiz coğrafyasında 14 – 19 Haziran tarihleri arasında “Sessizlik” teması altında gerçekleşecek Cappadox’un 2018 programında yerli sahnenin birbirinden güçlü kadın sesleri var.

Müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava deneyimlerini bir araya getiren Pozitif deneyimiyle gerçekleşen Cappadox’un Volkswagen ana sponsorluğunda yapılacak dördüncü edisyonunda, Kapadokya’nın eşsiz atmosferinde sahne alacak sanatçılar arasında Kalben, Gaye Su Akyol, Ceylan Ertem ve Birsen Tezer bulunuyor.

Kalben

Sahil kasabalarından, kayıp fotoğraflardan, kaybolmamış dostlardan bahseden şarkılarıyla Kalben, 14 Haziran Perşembe günü Uçhisar Çiftlik Evi’nde sahne alacak. Kalben, yeni-folk olarak tanımlanan anlatıcı müziğini kendine has müziğiyle şekillendiriyor. Şarkılarını hep birlikte söylemekten keyif alan Kalben, içinden gelen müziği kendi sözleriyle seslendiriyor.

Birsen Tezer

Türkiye caz sahnesinin duru seslerinden Birsen ilk kez Cappadox’ta. Uzun süredir birlikte çalıştığı müzisyen dostları Derin Bayhan, Emre Tankal, Gürol Ağırbaş, Tunç Öndemir ile 2009 yılında ilk albümü “Cihan”ı çıkaran Birsen Tezer; 2013 yılında konuk müzisyenlere de yer verdiği dokuz parçalık bir albüm olan “İkinci Cihan”ı dinleyiciyle buluşturdu. Müzik direktörlüğünü Gürol Ağırbaş’ın yaptığı albümde; Akın Eldes, Birol Ağırbaş, Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur, İlhan Şeşen, Özer Arkun, Sibel Köse, Tarık Aslan gibi değerli isimler yer aldı. İkinci albümündeki beş şarkının söz ve müziği de Birsen Tezer’e ait.

Ceylan Ertem

Türkiye’nin modern seslerinden Ceylan Ertem, geniş repertuvarıyla 17 Haziran Pazar günü Uçhisar Çiftlik Evi’nde sahne alacak. Müzikal şarkıcılığı ve müzikoloji eğitimleri için 1999 yılında İstanbul’a taşınan Ertem’in, 2010’da yayımladığı ilk solo albümü ”Soluk” ve 2012 çıkardığı ”Ütopyalar Güzeldir” yılın en iyi albümleri arasında sayılıyor. Gaziantep’te kaydettiği son albümü ”Yine de Amin”i 2017 yılında yayımlayan şarkıcı ve şarkı yazarı, yurt içi ve yurt dışı konserlerine devam ediyor.

Gaye Su Akyol

Sörf, psikedelik ve Anadolu öğelerini şarkılarına dahil eden Gaye Su Akyol, 16 Haziran Cumartesi akşamı Perili Ozanlar Vadisi’nde. 2014 yılında çıkardığı ilk albümü “Develerle Yaşıyorum” ile büyük bir çıkış yakalayan sanatçı, 2016 çıkışlı tarihli “Hologram İmparatorluğu” albümüyle Pitchfork, The Guardian ve Rolling Stone gibi yayınlardan olumlu eliştiriler aldı. Gaye Su Akyol, müzikseverleri Cappadox’ta kozmik bir yolculuğa çıkarmaya hazırlanıyor.

GAME OF THRONES SİNEMA TARİHİNİN EN BÜYÜK SAVAŞINI ÇEKİYOR

‘Game of Thrones’ dizisinin yardımcı yönetmenlerinden Jonathan Quinlan, final sezonu için çekilen tek bir savaş sahnesinin çekimlerinin 55 gün sürdüğünü söyledi.

2019’da yayınlanacak son sezonda dizi, bu zamana kadar hafızalara kazınan devasa prodüksiyonunu ikiye katlayarak kendi rekorunu kıracak gibi görünüyor.