E-posta: [email protected]
Telefon: 505 7069644
Uyar – Kaldır sistemi; telif hakkı ile korunan bir içeriğin, herhangi bir internet sitesinde hak sahiplerinden izinsiz olarak yer aldığının tespit edilmesi halinde, eserin hak sahipleri veya yetkili temsilcilerinin, site yetkililerine uyarı göndermek suretiyle haksız içeriğin siteden kaldırılmasını yasal olarak talep etme sürecidir.
Bu yönteme başvurulmadan önce, telif hakkı ihlal edilen eserlerin dökümü yapılır ve hak sahipliği ve yetki belgeleri temin edilir.
Eser üzerindeki hak sahiplerinin ilgili internet sitesine veya site yetkilisine uyarısı üzerine, haksız içeriğin siteden 3 üç) gün içerisinde kaldırılması gerekmektedir. Kaldırılmadığı takdirde, hak sahipleri veya yetkili temsilcileri Cumhuriyet Savcılığına başvurarak sitede yer alan haksız içeriğe erişimin engellenmesini talep edebilirler.
Gazetepress.com olarak telif hakkı bulunan haber, resim, karikatür müzik gibi paylaşımları yayınlamamak öncelikli kuralımızdır. Zaman zaman iletişim öğrencilerine haber yayınlama imkanı sunuyoruz. İletişim lisesi, basın yayın yüksek okulu ya da iletişim fakültesi öğrencilerinin kimi yayınlarında gözden kaçan unsurlar olabileceğini göz önünde bulunduruyoruz. Bu gibi durumlarda Uyar-Kaldır sistemi gereği aldığımız bildirimlerden sonra yayını süresi olarak kaldırıp telif içeren görselleri de veri tabanımızdan siliyoruz.
[email protected] adreslerine mail atarak Uyar-Kaldır sistemini harekete geçirebilirsiniz.
“Uyar-Kaldır” Prensibinin Türkiye’dek Yansımaları: 5846 ve 5651 S. Kanunlar
5846 sayılı kanun olan “FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU” 05/12/1951 tarihinde kabul edilip 7981 sayılı resmi gazetede 13/12/1951 tarihinde yayınlanmıştır. 5846 sayılı kanuna 4630 sayılı kanunun 37. maddesi ile 03/03/2001 tarihinde getirtilen ek madde 4’ün 5101 sayılı kanunun 25. maddesi ile 03/03/2004 tarihinde değiştirilen 3. fıkrasıyla Türk hukukuna “uyar-kaldır” sistemi ilk olarak girmiştir. Uyar-kaldır mantığını açıkça görebildiğimiz diğer yegane örnek ise 4/5/2007 tarihinde kabul edilip 26530 sayılı resmi gazetede 23.05.2007’de yayınlanan 5651 sayılı kanun olan “İNTERNET ORTAMINDA YAPILAN YAYINLARIN DÜZENLENMESİ VE BU YAYINLAR YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARLA MÜCADELE EDİLMESİ HAKKINDA KANUN“dur.
Bu kanunun 9. maddesinde internet sayafalarından içerik çıkarma ile ilgili olarak FSEK ek madde 4’teki mantığa yakın bir düzenlemeyle uyar-kaldır prensibi benimsenmiştir. Zaten internetin doğasına ve internet demokrasisi anlayışına da en çok uyan çözüm her zaman için uyar-kaldır şartının herşeyden once ilk işletilmesi gereken yol olduğunun akıldan çıkarılmamasıdır. Hepimiz anlıyoruz ki sitelere erişim engellenmesi ile kullanıcılara ve bu site sahiplerine gönderilen politik bir mesaj söz konusu. “Burası Türkiye, burada internette içerik bizden sorulur, bizim istemediğimiz hiç bir şeye siz bakamazsınız ve okuyamazsınız” diyorlar ancak bu mesajı almamıza rağmen sansüre karşı durmaya tüm gücümüzle devam ediyoruz. Bugün için yasaklı(!) sitelere girmemizi sağlayan opendns ve benzeri alternatif yöntemleri geçerli çözüm olarak Kabul etmiyoruz ve biz bunları kabul edersek bir gün dns değiştirenlerin ya da proxy kullananların da bugünkü bu akıl almaz maddeleri, yasaları hazırlayanlarca cezalandırılabilecekleri maddelerin de kanunlara çok rahat girebileceğini biliyoruz. Sedat Kapanoğlu nundillendirdiği bu korkuyu bizde taşıyor ve yaratılmaya çalışılan korku imparatorluğuna karşı durmaya çalışıyoruz. (1)
Yukarıda bahsettiğimiz FSEK ek 4.maddenin değişik 3. fıkrası şu şekildedir: “Dijital iletim de dahil olmak üzere işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla servis ve bilgi içerik sağlayıcılar tarafından eser sahipleri ile bağlantılı hak sahiplerinin bu Kanunda tanınmış haklarının ihlâli halinde, hak sahiplerinin başvuruları üzerine ihlâle konu eserler içerikten çıkarılır. Bunun için hakları haleldar olan gerçek veya tüzel kişi öncelikle bilgi içerik sağlayıcısına başvurarak üç gün içinde ihlâlin durdurulmasını ister. İhlâlin devamı halinde bu defa, Cumhuriyet savcısına yapılan başvuru üzerine, üç gün içinde servis sağlayıcıdan ihlâle devam eden bilgi içerik sağlayıcısına verilen hizmetin durdurulması istenir. İhlâlin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır. Servis sağlayıcılar, bilgi içerik sağlayıcılarının isimlerini gösterir listeyi her ayın ilk iş günü Bakanlığa bildirir. Servis sağlayıcılar ile bilgi içerik sağlayıcıları, Bakanlıkça istendiği takdirde her türlü bilgi ve belgeyi vermekle yükümlüdür. Bu maddede belirtilen hususların uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.”
Burada sözü geçen “bilgi içerik sağlayıcısı” kavramından ne anlaşılması gerektiğini 5651 sayılı kanunun 2.f maddesindeki ve 30/11/2007 tarihinde Kabul edilen “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”’in “3.ı maddesindeki bire bir aynı tanıma bakarak anlayabiliriz.
Bu tanıma göre: “İçerik sağlayıcı, internet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri … ifade eder”.
FSEK ek 4. maddede bahsi geçen bilgi içerik sağlayıcıya yapılacak başvurunun sağlıklı şekilde gerçekleştirilebilmesi için başvurunun yapılacağı bir tebligat adresinin varlığı ve bunun bilinebilirliği ön şartı gerektiği çok açıktır. Öyle ki, yukarıda bahsi geçen yönetmeliğin 5. maddesine göre: ticari veya ekonomik amaçlı içerik sağlayıcılar, yerleşim yerlerini, tüzel kişi iseler de merkezlerinin bulunduğu yeri belirten tanıtıcı bilgilerini, kendilerine ait internet ortamında, kullanıcıların ana sayfadan doğrudan ulaşabileceği şekilde ve iletişim başlığı altında, doğru, eksiksiz ve güncel olarak bulundurmakla yükümlü tutulmuşlardır. Aynı yönetmeliğin 9/1 maddesine göre ise; 5. maddede belirtilen yükümlülüğü yerine getirmeyen içerik sağlayıcıya Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından ikibin Yeni Türk Lirasından onbin Yeni Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ancak bu idari para cezasının uygulandığını biz henüz duymadık, aldığımız duyumlarda Başkanlığın bu yetkisisini kullanmadığı ve bu cezayı işletmediği yönünde. Belki de ülkemizdeki pek çok internet sitesinde neden tanıtıcı bilgilerin yer almadığını bu uygulama eksikliğinden anlayabiliriz. Tabi ki ekonomik ya da ticari olmayan içerik sağlayıcıların anonimliğini şu yazımızda savunduğumuz gibi halen bu görüşümüzde sabitiz ancak ekonomik ve ticari içerik sağlayıcıların mutlaka ilgili yönetmelik gereği olan tüm tanıtıcı bilgilerine sitelerinde yer vermeleri gerektiğine ve Başkanlığın da yönetmelikle kendisine verilen yetkiyi kullanarak bu sorumluluklarını yerine getirmeyen bilgi içerik sağlayıcılarına caydırıcı olacağını düşündüğümüz bahsi geçen idari para cezasını kesmesi gerektiğini düşünüyoruz.
FSEK ek 4. Maddede internet erişim hizmetini durdurması talep edilecek merci olarak “servis sağlayıcılar” gösterilmişse de 5651 sayılı ve yasa ve ilgili yönetmeliğe göre bunlardan anlaşılması gereken “erişim sağlayıcılar”dır. Çünkü kanun ve yönetmelik de servis sağlayıcı diye bir internet sujesine yer verilmemiştir. Kavram karmaşasına yol açacak şekilde FSEK’in aksine 5651 sayılı kanunda ve ilgili yönetmelikte “internet toplu kullanım sağlayıcılarına ve abone olan kullanıcılarına internet ortamına erişim olanağı sağlayan işletmeciler ile gerçek veya tüzel kişiler” olarak erişim sağlayıcı tanımlanmıştır.
Uygulamada 5846 sayılı kanunun ek 4. maddesinde benimsendiği şekliyle uyar-kaldır yönteminin çok fazla işletilmediği bir gerçektir. Şikayetçi taraflar, ihlali gerçekleştirdiğini düşündükleri içerik sağlayıcılara ya hiç uyarı göndermemekte ya da içerik sağlayıcıların hiç bir iletişim bilgisi sitelerinde yer almadığı için kendileriyle herhangi bir iletişim kurulamamaktadır. Dahası e-posta yoluyla yapılan uyarıların içerik sağlayıca ulaşıp ulaşmadığı ve ulaştıktan sonra ne kadar sure içinde ilgili içeriği kaldırmaları gerektiği hususları tartışmalıdır.
Öyle ki şikayetçi, FSEK ek 4. Maddede gösterildiği şekilde şikayet dilekçesi ve ekinde ilgili içeriğin kaldırılması için içerik sağlayıcılara ulaştığını gösteren e-posta çıktıları ve içeriğin kendisine ait olduğunu gösteren yine yazıcı çıktısından öte olmayan belgelerle cumhuriyet savcısına başvurmakta ve cumhuriyet savcısı da genellikle talep kısmını aynen kararına geçirerek erişim engelleme kararı vermektedir. Ne şikayet dilekçesinde iddia olunan ihlal halinin var olup olmadığına internet sitesine girerek bakmakta ne de ilgili içeriğin başvurucuya ait olup olmadığının araştırmasına girişmektedir.
Hakkında erişim engelleme kararı istediği siteye maalesef bir kez dahi girip bakmayan savcının ardından savcının talebini aynen kabul eden hakimin de ilgili siteye girip konuyu araştırdığına uygulamada genellikle rastlamıyoruz. Tam da bu aşamada şikayetçi açısından tebligat çilesi başlıyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın resmi sayfasındaki bilgilere göre bugün tarihiyle 118 adet erişim sağlayıcı listelenmiştir. Savcılık kaleminden tüm bu erişim sağlayıcılara erişim engelleme kararı gönderilir. Bunun yerine tek bir tebliğ merci olması düşünülmektedir. Bunun da TİB olması en mantıklı olandır.
Ancak bu şekilde hukuk uygulayıcıları tarafından hukuksuz şekilde internet sitesi erişime engellenen kişi ya da kurumların çilesi çok daha büyük olmaktadır, itiraz ve siteyi tekrar erişime açma süreci şu yazımızda detaylıca takip edebileceğiniz gibi çok zorlu bir yolculuktur. FSEK ek 4. Maddeye gore verilen erişim engelleme kararına karşı başvurulabilecek yolu gösterebilmek açısından ifade etmek gerekir ki: kanunda savcılığın ivedi hallerde kendiliğinden erişime engelleme kararı alabilme yetkisi olmasına rağmen, uygulamada sulh ceza hâkimliğinden karar alınmaktadır. Alınan karara karşı itiraz yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun gösterdiği usule göre iki şekilde yapılabilir: ya fikri mülkiyet hakkını ihlal eden içeriği kaldırdığınızı savcılığa taahhüt edersiniz ve sitenizin erişime açılmasını talep edersiniz ya da sitenizdeki içeriğin fikri mülkiyet hakkını ihlal etmediği gerekçesiyle CMK usulüne göre itiraz hakkınızı kullanmayı deneyebilirsiniz.
Bir diğer sorun ise, FSEK ek 4. maddesi hükmünde, “İhlâlin durdurulması halinde bilgi içerik sağlayıcısına yeniden servis sağlanır.“ denilmesiyle ortaya çıkmaktadır ki işte bu cümlenin gerçek hayattaki uygulaması yaklaşık 2-3 ay sürmektedir. Bu süreç sonunda eğer erişime engelleme kararına itiraz eden kişi şanslıysa sitesini tekrar erişime açtırabilecektir. Ama tabiki tüm bu zamanda sitesi tüm google indekslerinde zayıflayacak alexa sıralamasında da aşağı sıralara düşecek ve reklam gelirleri de ciddi oranda eriyecektir. Ancak yine bu sure zarfında aslında çok kolay şekilde erişim engelli sitelere vatandaşların basit yöntemlerle erişmesi mümkün olacak ve aslında mahkeme kararı hiçbir zaman uygulama alanı bulamamış olacaktır. Bu erişim engelleme kararının sadece Türkiye’de uygulandığının da altını çizmek gerekir yani bir devekuşu edasıyla bir internet sitesine sadece kendi vatandaşlarının erişimini engelleyen Türkiye Cumhuriyeti yargısı diğer dünya ülkelerinin vatandaşlarının erişebildiği içeriği kendi vatandaşından uzakta tutmaya çalışmakta ama teknik imkanların çokluğu sayesinde erişim engelleme kararı çok rahat atlatılabildiğinden bunu da başaramamaktadır.
Dolayısıyla aslında uyar-kaldır gerçekten işletilebilseydi hem şikayetçinin ihlal edilen haklarının ihlali daha hızlı ve etkili şekilde engellenmiş olurdu hem de pek çok kullanıcının yararlandığı büyük sosyal paylaşım siteleri 1-2 video ya da müzik dosyası yayınlanan bir kaç sayfanın varlığından dolayı erişime engellenmezdi. Aslında olayın altında yatanın üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olduğu da bir gerçektir. Şöyle ki: hakkının ihlal edildiğini iddia eden şikayetçinin ilgili siteyi erişime engelletmek yerine o zarar gerçekten neden olan kişilerin araştırılıp bulunmasını ve cezalandırılmasını ve devamında bu kişilerden zararının tazminini isteme yoluna gitmemesi bizde şüpheler uyandırmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla benzetme yerindeyse İngiltere’nin MÜ-YAP’ı olan The British Recorded Music Industry erişim engelleme yoluna bugüne kadar hiç gitmedi. Zaten gerek İngiliz Kanunları’nda gerek AB Direktiflerinde erişim engelleme çözüm olarak hiç bir zaman öngörülmemiştir. AB’de kanunlar sadece paylaşımcıların ve paylaşımı teşvik eden web sitelerininin sahiplerinin cezalandırılması söz konusu. Çok sayıda dosya paylaşan yer altı siteleri tespit edilip haklarında hukuki işlem yapılıyor ve genelde bu kişiler mahkemeler tarafından para cezasına çarptırılıyor. Ülkemizde ise neden tazminat ve suç duyurusu yolları yerine erişime engelleme yoluna sapıldığına ilişkin bu tür şüphelerin İstanbul Barosu avukatları ve dijital aktivistlerce sansür tehlikesi olarak yorumlandığı bir paneli de şu yazımızda ele almıştık.
Benzer şekilde 5651 sayılı kanunun 9. Maddesi çok başarılı bir uyar-kaldır mekanizması öngörmesine rağmen bu sistemin işletilmesi yerine ya doğrudan 8. madde yoluyla ya da hukuka aykırı şekilde Terörle Mücadele Kanunu kaynaklı ya da Medeni Kanun kaynaklı erişim engelleme kararları istenmekte ve rahatlıkla bu kararlar hiçbir araştırma yapılmadan verilmektedir. Bir yazımızda da detaylı şekilde bahsettiğimiz gibi bundan en çok zarar görenler de şüphesiz tüm netdaşların en çok kullandığı ve internetin olmazsa olmazları olan kullanıcı kaynaklı içerik (user generated content) yayınlayan web 2.0 mantıklı sosyal ağlar ve sosyal paylaşım siteleri olmaktadır. Bunun en sert örneğini detayını bu yazıda okuyabileceğiniz İtalyan Mahkemesi’nin Google yöneticileri aleyhine verdiği kararda gördük.
İçeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı başlıklı 9. Maddeye göre: “İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasını isteyebilir. İçerik veya yer sağlayıcı kendisine ulaştığı tarihten itibaren iki gün içinde, talebi yerine getirir. Bu süre zarfında talep yerine getirilmediği takdirde reddedilmiş sayılır. Talebin reddedilmiş sayılması halinde, kişi onbeş gün içinde yerleşim yeri sulh ceza mahkemesine başvurarak, içeriğin yayından çıkarılmasına ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabın bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu talebi üç gün içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir. Sulh ceza hâkiminin kesinleşen kararının, birinci fıkraya göre yapılan başvuruyu yerine getirmeyen içerik veya yer sağlayıcısına tebliğinden itibaren iki gün içinde içerik yayından çıkarılarak hazırlanan cevabın yayımlanmasına başlanır. Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İçerik veya yer sağlayıcının tüzel kişi olması halinde, bu fıkra hükmü yayın sorumlusu hakkında uygulanır.” Oldukça detaylı ve demokratik bir usul gösteren bu maddenin Türkiye’de çok da işletilmemesi toplum olarak hukuk ve demokrasi anlayışımızı da sorgulamamız gerektirdiğini düşündürmektedir.
Öyle ki 8. Maddeye ya da hukuka aykırı şekilde 5651 sayılı kanun dışı kanunlar nedeniyle verilen erişim engelleme kararları neticesinde ilgili erişimi engellenmiş bir diğer ifadeyle Türkiye’deki internet kullanıcılarına yasaklanmış (Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayanlara da uygulanan bir yasaktan söz ediyoruz) siteye herkes küçük ayarlar değiştirerek ulaşabilirken, 8. Maddenin işletilmesi sonucu içerikten çıkarılan bir içeriği ise artık kimse görememektedir. Durum bu kadar açık bir şekilde ortadayken bizler 8. madde gereği olan ve olmayan tüm erişim engellemeler altında başka nedenler arıyoruz, buna yönelik olarak da sansüre karşı bir ortak platform kuruldu ve son dönemde bizimde ana hatlarını paylaştığımız bir deklarasyon yayınlandı. Çocuk pornografisi ve kanunda maalesef yer almayan nefret suçları dışında hiç bir nedenle site kapatmayı kabul etmeyen düşüncemizi burada üstüne basarak yinelemek istiyoruz. Erişim engelleme kararının uygulanması ile hak ihlali olduğu iddia edilen içerikler yayından kalkmış olmuyor. Aksine eğer varsa(!) ihlaller devam ediyor. Sadece bizim bu nedenlerden dolayı bu sitelere erişim hakkı elimizden alınmış oluyor. İşte bu nedenlerle erişim engelleme ölçüsüz, orantısız ve düşünce özgürlüğüne aykırı bir uygulama olarak ifade özgürlüğümüzün ve bilgi alma ve verme hürriyetlerimizin en büyük prangası durumunda olmayı sürdürüyor.
Sonuç olarak ifade etmek gerekir ki aslında iyi niyetli çabalarla kanunlara koyulmaya çalışılan uyar-kaldır yöntemi yerine saldırgan ve hukuksuz yolun seçilmesi ile aslında Anayasa’ya aykırı şekilde 5651 sayılı kanunun 8. Maddesindeki katalog suçlar dışında erişim engelleme kararı verilmesi son derece sakıncalıdır. Hukukun genç nesiller önünde aciz bir durumda kalmasının yanı sıra ilgili maddelerin esasında meslek birlikleri tarafından last.fm, myspace gibi siteleri görüşme masasına oturtup içerik ortağı olma amaçlı ve hatta son dönemde de ev kullanıcılarını tehdit amaçlı kullanıldığını gözlemliyoruz. MySpace, ve last.fm gibi sitelerin ortak özelliği sosyal ağ çerçevesinde müzik paylaşımı yapmalarıydı. Bu sitelerle ilgili olarak “korsan müzik yayını” nedeniyle erişim engelleme kararlarını T.C. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı verdi. Tabiki mahkeme yerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen erişim engelleme kararı ile de 5846 sayılı kanunu’nun Ek Madde 4′ünün esasında hukuka nasıl da aykırı olduğunu düşündürtüyor. Gerekçe ne olursa olsun milyonlarca üyesi ve uluslararası bilinirliği olan dev portallara bile erişimin mahkeme kararı olmadan sadece bir savcılık ‘tedbir’ kararıyla engellenivermesi, Türkiye’de internet yayıncılığının karşı karşıya olduğu aleni yasakçılığın daha ne kadar süreceği sorusunu Yaman Akdeniz’in de söylediği gibi gündemde tutuyor.(2)