Şeker aynı uyuşturucu gibi bağımlılık yapıyor!
Yedikçe yemek istememizin arkasında nöro-kimyasal sebepler var! Yapılan pek çok araştırmada şekerin uyuşturucu ile aynı bağımlılık davranışları gösterdiği bulundu. Hatta Dr. Mark Hyman şekerin kokainden 8 kat daha bağımlılık yapıcı olduğunu iddia ediyor!
Peki nasıl? Hoşumuza giden birşey olduğunda beynimiz dopamin adlı bir nörokimyasal salgılıyor. Fazla şeker tüketimi, aynı uyuşturucular gibi dopamin salgısını ve beynin ödül merkezininin uyarılması arttırıyor. Zamanla beyin aynı zevki alabilmek için daha fazla miktarda şeker ister hale geliyor.
Şeker yaşlandırıyor!
2009 yılında yapılan bir araştırma şeker tüketimi ve hücrelerimizin yaşlanması arasında pozitif bir ilişki bulunduğunu ortaya çıkardı. Hücrelerin yaşlanması cildin kırışmasının ötesinde kronik hastalıklara da sebep oluyor.
2012 yılında başka bir araştırma ise aşırı şeker tüketimini hafıza ve genel zihin sağlığının bozulmasıyla ilişkilendirdi. Yaşlanmayı geciktirmek için yapabileceğiniz ilk şey işlenmiş şeker tüketimini kesmek!
Şeker özellikle göbek bölgesinde yağlanmaya sebep oluyor!
Yıllardır ”Bira göbeği” diye bildiğimiz şey aslında ”Şeker göbeği” olabilir mi? Uzmanlar göbek bölgesindeki yağlanmanın en çok şeker eklenmiş gıdalardan geldiğine dikkat çekiyor. Bildiğimiz beyaz şeker, fruktoz ve glikozdan oluşuyor. Göbek bölgesindeki yağlanmanın sorumlusu fruktoz. 2009’da California Üniversitesi’nde yapılan bir deneyde 10 hafta boyunca kilo problemli iki grupan birine glikoz diğerine fruktozla tatlandırılmış içecekler verilmiş. İki grup da yaklaşık 1.5 kilo almış. Ama fruktoz alanlarda yağ göbek bölgelerinde toplanmış. Daha sonra Danimarka ve İsviçre’de yapılan araştırmalar da benzer sonuçlar vermiş.
Yağ vücudun hangi bölgesinde olursa olsun insülin direnci ve diyabet hastalığı riskini arttırıyor. Ama riski en çok yükselten göbek bölgesi ve karaciğerde yağlanma.
Hiç farkına varmadan en fazla şekeri, şeker eklenmiş içeceklerden alıyoruz. Örneğin 350 ml kolada 10 tatlı kaşığı şeker var! Harvard Halk Sağlığı araştırmacılarından Vasanti Malik şeker eklenmiş içecek tüketimi ile kilo arasında bağlantıyı gösteren önemli kanıtlar bulduklarından bahsediyor. 300.000 kişiyi kapsayan araştımalar sonucunda buldukları sonuç: ”Günlük olarak tükettiğiniz her 350 ml şeker eklenmiş içecek, diyabet riskinizi %15 arttırıyor.’’
Ne yaparsanız yapın bir türlü göbeğiniz erimiyorsa suçlusu şeker olabilir!
Kalp krizine yağ değil şeker sebep oluyor!
Amerika’da yıllarca yağ tüketmenin kalp krizi riskini arttırdığı anlatıldı. Aklınıza gelebilecek her türlü gıdanın az yağlı çeşidi piyasaya çıkartıldı. Fakat en son araştırmalar gösteriyor ki kolestrol, trigliserid ve kalp hastalığı riskini arttıran yağ değil şeker!
Nasıl mı? Eğer vücutta karaciğerin metabolize edebileceğinden daha fazla fruktoz varsa, karaciğer fruktozu yağa dönüştürüyor. Bu yağlar kana salınıyor ve trigliserid oranı artmaya başlıyor. Üstelik şeker, kötü kolesterol LDL’i taşıyan küçük parçacıkların da artmasına sebep oluyor. Damarları LDL kolestrol ile tıkayan ve kalp krizi riskini arttıran da bu parçacıklar.
Kısacası kalbinizi korumak için şekeri bırakın!
Çare azaltmakta değil tamamen çıkartmakta çünkü…
Şeker bağımlılık yaptığı, insanın yedikçe yiyesi geldiği için en iyisi işlenmiş şekeri tamamen hayatınızdan çıkartmak. İşlenmiş şeker pek çok değişik isim altında sofranızda veya paketli gıda ve içeceklerde bulunabiliyor. Beyaz şeker, kahverengi şeker, mısır şurubu, ‘‘oz’’ ile biten bütün maddeler: maltoz, dekstroz, glukoz, fruktoz, sukroz, laktoz…
Tatlı ihtiyacınızı karşılamak için işlenmiş şekere gerek yok
Ama işlenmiş şekeri bırakmak tatlıdan vazgeçmeniz gerektiği anlamına gelmiyor. Tatlı ihtiyacınızı taze ve kurutulmuş meyvelerden, hurma, akçaağaç şurubu, bal, pekmez gibi doğal şeker kaynakları ile yapılmış tatlılardan sağlayabilirsiniz. Tabii tadında bırakmak şartı ile!