Genel olarak bir deprem meydana geldiğinde depremin ne büyüklükte olduğu akıllara gelen ilk sorudur. Magnitüd olarak da tanımlanan deprem büyüklüğü ise kırılan yüzeyin büyüklüğünü ve haliyle ortaya çıkan enerjinin düzeyini gösteren bir ölçü.
Magnitüd (kısaca M) değeri örneğin M=2 olduğunda, yani 2 büyüklüğünde deprem meydana geldiğinde yeryüzünün derinliklerinde yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğünde bir kiriğin meydana geldiğini düşünebiliriz. Büyüklük bir birim arttığında etkisi de hayli artmış oluyor. Örneğin M=3 olduğunda yani 3.0 büyüklüğünde bir deprem olduğunda yaklaşık 10 futbol sahasına eşit bir alanda kırılma yaşandığı akıllara gelir.
Depremi oluşturan kirik genelde yer kabuğunun derinliklerindedir, ancak büyük depremlerde yer yüzeyine kadar ulaşır ve bizim fay kırığı dediğimiz yüzey kırıklarını oluşturur.
Bir deprem olduğunda, derinlerde oluşan kırığı doğrudan gözle görmek mümkün olmadığından, onun yüzölçümünü dolaylı olarak tahmin etmek zorunda kalırız. Bir başka deyişle deprem kırığını kendisini görmesek de, onun ortaya çıkardığı etkileri inceleyerek büyüklüğü hakkında bir fikir edinebiliriz.
Buna örnek olarak, birisinin bir havuza tas attığını, ancak bizim taşın büyüklüğünü bilmediğimizi kabul edelim. Taşın havuza düşerken çıkardığı sesi dinleyerek veya havuzda oluşan dalgalanmaların boyutuna bakarak taşın küçük mü, yoksa büyük bir taş mı olduğunu tahmin edebiliriz. Depremin büyüklüğünü kestirmek de tamamen buna benzer bir süreçtir. Deprem de, yerkabuğu içerisinde havuzdaki suya benzer şekilde dalgalanmalar oluşturur.