5053873217 [email protected]

ÇALIŞAN ANNELER MÜKEMMELLİĞİ DEĞİL MUTLULUĞU HEDEFLEYİN

Çalışan Anneler, Mükemmelliği Değil Mutluluğu Hedefleyin!

Son yıllarda iş hayatında daha sık yer alan kadınların yaşadığı rol çatışmaları da günlük hayatı biraz daha meşakkatli hale getiriyor. Eş, ev hanımı ve anne rollerini de iş hayatıyla birlikte sürdüren kadınlar hayatlarında zaman zaman aksaklıklar ve sorunlar yaşayabiliyorlar. Roller arasında sıkışıp kalan kadınlar, hangi role öncelik vereceği konusunda ise çoğu zaman bir karmaşa yaşıyor. Bu süreçte ise kadını duygusal anlamda en fazla annelik rolü yıpratıyor. Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, roller arasında çatışma yaşayan annelere önemli önerilerde bulundu.

Çalışan kadın rolünün yanında iyi bir de anne olabilme gayretinde olan kadınlar, çocuklarının yanında olamadıkları için çoğu zaman suçluluk duygusu yaşasa da sahip oldukları rollerin sorumluluklarını yerine getirebilmek adına yoğun çaba harcarlar. Bu tempo birçok kadının şikâyetçi olduğu durumdur aslında. Her biri pek çok rol arasında sıkışıp kalmaktan dert yakınır. Yoğun tempo arasında çocuklarını ihmal ettiklerini düşünen anneler çocuklarının her istediğini yaparken bazen de geri kalan tüm vakitlerini onlara ayırdıklarını görebiliriz. Hele eş sorunları ve annenin işiyle ilgili sorunları da var ise sorun daha da işin içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.

Üsküdar Üniversitesi Etiler Polikliniği Uzman Psikoloğu Aynur Sayım, doğumun ardından izin süresi biten annenin bir takım kaygılar yaşadığını, bazı sorulara ise cevaplar aradığını vurguluyor. Sayım bu konuların başında ise “Çocuğumdan nasıl ayrılırım, o bensiz ne yapar, başkası ona benim gibi bakabilir mi, ben yanında olmayacağım için çocuğum çok etkilenir mi?” gibi endişeler geldiğini belirtiyor.

Kadının bu endişeyle işe başladığının altını çizen Sayım, asıl önemli olanın annenin olaylara yaklaşımı ve çocukla kurduğu ilişki şeklinde olduğunu kaydediyor. Sayım’a göre eğer anne çocuğuna karşı çok korumacı, kaygılı bir anne ise çocuk da bu kaygıyı alıyor. Eğer anne sakin kalabiliyor ve işe dönme sürelerini kademeli olarak artırabiliyorsa ideali bu oluyor.

Çocuğun ancak bu durumda kendini güvende hissedebileceğinin altını çizen Sayım, ayrılma kaygısı olan çocuklarda anneden ayrılamama, anne giderken ağlama, sonrasında agresivite, uyum güçlükleri gibi birtakım sorunların görülebileceğini ifade ediyor. Sayım bu sorunların tamamen anne-çocuk ilişkisinden kaynaklandığını da söylüyor.

Çocuğun anneye güvenli bağlanmasının önemine dikkat çeken Uzm. Psk. Aynur Sayım ilk 3 yaşın önemini vurguluyor.

Birliktelikte nicelik değil nitelik önemli

“İlk 3 yaş anneye güvenli bağlanma açısından kritik dönemdir. Sağlıklı anne-çocuk ilişkisi sürekli birlikte olmak demek değil, birlikte oldukları zaman dilimlerindeki sağlıklı ilişki demektir. Ve çocuğu değişimlere yavaş yavaş adapte etmektir. Yani anne, çocuğu 6 aylıkken işe dönecekse bakım verecek kişiye bir bağlanma oluşması için daha erken dönemde aynı ortamda bulunmalıdır. Ve kendi stres yönetimini başarabiliyor olması gereklidir. Bu dönemde annede depresyon gelişebilmektedir. Bu konuda bir uzman yardımı almak anneyi rahatlatacaktır.”

Çalışma zamanı gelmeden annenin çocuğundan kısa sürelerde ayrılmalarda bulunması gerektiğinin altını çizen Sayım, bu ayrılmaların anneanne, babaanneye bırakmalar şeklinde olabileceğini kaydediyor.

Çocuk çok küçükse bu şekilde alıştırılmanın doğru olacağını vurgulayan Sayım, büyük çocuklarda ise sözlü sözlerle durumu anlatmanın yeterli olacağını belirtiyor. Bu noktaya kadar sürecin sağlıklı işlemesiyle sorunların yaşanmayacağını ifade eden Sayım, eğer sorun çıkıyorsa bunun nedeninin hatalı tutumlar olduğunu dile getiriyor.

Anne kadar babanın da bu süreçte önemli olduğunu belirten Sayım;

“Olumlu ve gerçekçi düşünerek ‘Önemli olan benim çocuğuma doğru davranmam. İyi bir anne olmam hep çocuğumun yanında olmam değil, ona karşı davranışlarıma bağlı’ düşüncesini benimseyerek, anne bu süreci yönetebilir. Anne bu konuda zorlanıyorsa yardım istemeli ve yardım almalıdır.”

Bu süreçte anne kaygılı mı ya da anne her şeye yetişme çabasının içinde gerçekten çocuğu duygusal olarak ihmal ediyor mu? Bunların araştırıp çözümlenmesi gerektiğini kaydeden Sayım çocuklarla kurulacak en iyi iletişim dilinin ise onlarla geçirilen süre ve bu sürede birlikte yapılan aktiviteler olduğunu hatırlatıyor.

Sayım, çocuk sahibi olmadan önce eşlerin kurdukları aile içindeki rolleri, birbirleriyle olan ilişkilerini gözden geçirmeleri ve şu soruları kendilerine sormaları gerektiğini vurguluyor.

– Aile bireyleri özgüven ve bağımsızlık duygusu olan kişiler mi?

– Kendi aralarında yaşanan problemleri çözme becerisini oluşturabildiler mi?

– Dışarıdan gelen olumsuz etkilerden sıyrılıp aile bütünlüklerini koruyabiliyorlar mı?

– Eşler arasında birbirlerinin gelişmesini destekleyen sevgi dolu bir ilişki var mı?

– Sorumluluk alma duygusuna sahipler mi?

– Doğru iletişim dilini kullanıyorlar mı?

– Birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar mı?

– Aileye yeni katılacak çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamaya hazırlar mı?

– Eşler birbirlerine değer veriyorlar mı?

 

Aynur Sayım

– Ebeveynlik becerilerine sahipler mi?

TİTİZ ANNELERİN ÇOCUKLARI DAHA SIK HASTALANIYOR

Sonbahar – kış döneminde çocuklarda en sık görülen hastalıklar arasında soğuk algınlığı (nezle), grip, bademcik, farenjit ve kulak iltihapları, küçük çocuklarda ise larenjit yer alıyor. Acıbadem Ataşehir Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Asuman Akça, özellikle de yuvaya gitmeyen ve evde çok hijyenik koşullarda bakılan titiz annelerin çocuklarının okul veya yuvaya başladıktan hemen sonraki dönemde sık hastalandığına dikkat çekiyor. Bağışıklığı yeterince gelişmediği için yuvadaki diğer arkadaşlarından bulaşan hastalıklar, bu çocuklarda ateş ve öksürük, geçmeyen üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabiliyor. Çocuklarda 200’ü aşkın soğuk algınlığı yapan virüs bulunduğunu belirten Dr. Asuman Akça, sağlıklı çocuklarda üst solunum enfeksiyonlarının bir hafta içinde kendiliğinden geçmesi gerektiğini vurguluyor.

Çocuklarda sonbahar-kış döneminde görülen hastalıklar hakkında sık sorulan soruları yanıtlayan Dr. Asuman Akça, bu hastalıkların nedenleri ve tedavileriyle ilgili şu bilgileri veriyor:
Solunum yollarında en çok hangi hastalıklar ortaya çıkıyor? Belirtileri nelerdir, tedavisi nasıl yapılıyor?
Solunum yollarını tutan hastalıkların en sık nedeni enfeksiyonlar, bunların da, en sık etkeni virüs dediğimiz mikroplardır. Nadiren bakteri ve çok daha nadir olarak diğer mikroplar, solunum yollarının herhangi bir bölümünü tutabilir. Özellikle soğuk algınlığı virüsleri sayıca 200’e yakın olup, çok sık hastalık yapmasıyla biliniyor. Hastalık yerleştiği organa özgü bazı belirtiler verebiliyor. Bunları sıralamamız gerekirse şunları söyleyebiliriz:
– Kulağı tutarsa kulak ağrısı
– Gırtlaksa yerleştiyse ses kısıklığı
– Akciğeri etkilediyse bronşite bağlı öksürük, nefes darlığı, hışırtı
– Ortak bulgular ise, ateş, kırgınlık, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, kas ağrıları, bazen bulantı, kusma, ishal.
Hastalığın tedavisinde muayene sonucuna göre ve sebebe yönelik ilaç seçimi yapılabiliyor. Eğer ateş varsa, ateş düşürücü şuruplar, gerçekten öksürük rahatsız ediyorsa öksürük ilaçları kullanılıyor. Ciddi bir enfeksiyon oluştuysa da doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi veriliyor. Ancak, genellikle sağlıklı çocuklarda üst solunum yolu enfeksiyonları bir hafta içinde kendiliğinden geçebildiği için, gereksiz ilaç kullanmamak, bol sıvı desteği yapmak, taze meyve ve meyve suyu vermek, yatak istirahatı, bitki çayları ve bal (alerji yoksa ve doktor öneriyorsa ) çok daha iyi ve yeterli bir çözüm olabiliyor.
3. Çocuklarda sık görülen boğaz ağrılarının nedenleri neler?
Çocuklarda sık görülen boğaz ağrılarında en sık görülen neden, yine enfeksiyonlar ve özellikle tonsillit ve farenjit diye adlandırdığımız, bademcik ve yutak dokularının iltihaplanmasıdır. Boğaz bölgesinde yerleşen bademcikler, yutak duvarında bulunan lenf yapısı ve genizde bulunan geniz eti dokusu nedeniyle çocukluk çağında çok aktiftir. Bu nedenle en hafif üst solunum yolu enfeksiyonlarında mesela nezlede bile bu dokular, kişinin yapısı, mikrobun türü, mikrobun hastalık yapma gücü, yaşam koşulları gibi pek çok etkene bağlı olarak, hafif veya çok şişebiliyor, ağrıya neden olabiliyor.
4. Bu ağrılar nasıl tedavi edilir? Antibiyotik verilmesi doğru mudur?
Boğaz ağrısına neden olan hastalık etkeni virüsler ise kesinlikle antibiyotik kullanılmamalı, hasta sıkı takip edilmeli, 3 gün içinde ateş düşmemişse, tekrar değerlendirilmeli, gerekirse tetkikler ile tanı doğrulanmalıdır. Ancak etken bakteri olduğunda, hastanın durumuna göre uygun antibiyotik tedavisi verilmelidir. Bol sıvı boğazı yumuşatan bitki çayları, pastiller, bal ve yatak istirahati, 5 yaş üstündekilere antigripal ilaçlar önerilebilir.
5. Yetişkinlere boğazı yumuşatıcı birtakım “büyükanne ilaçları” diyebileceğimiz çözümler öneriliyor. Ballı süt, nane-limon çayı, pekmez vs. Çocuklara özel böyle formüller var mı? Bunları öneriyor musunuz? Etkili oluyor mu?
Büyüklere önerilen babanne reçeteleri bir yaş üstündeki çocuklara da önerilebilir. Özellikle ıhlamur, mayıs papatyası, adaçayı, zencefil ve bal, limon karışımı öksürük ve boğazı yumuşatmada etkili olabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, her şeyin herkese uygun olamayacağıdır. Öncelikle çocuğun hastalığı nedir, önemli ve bakteriyel bir hastalık mıdır? Antibiyotik veya diğer ilaçları kullanması gereken bir durum var mıdır? Yoksa hafif bir soğuk algınlığı ile seyreden viral enfeksiyon mudur? Bu ayırımı, doktor yapar ve o çocuk için bitkisel çayları uygun görürse verilebilir, alerjisi olan çocuklarda, önemli bir hastalığı olanlarda bu tür bir tedavi vakit kaybına veya zarara yol açabilir. Unutulmaması gereken çok önemli bir husus da bitkisel destek ürünlerinin de, bazı ilaçların da, bu tür viral hastalıklarda bir mucize yaratamayacağıdır.
6. Boğaz ağrısının niteliği ne olduğunda ve ne kadar sürdüğünde aileler hekime başvurmalıdır?
Boğaz ağrısı, yutma zorluğu yapacak kadar fazla, yüksek ateş ve beraberinde ağız kokusu varsa ayrıca çocuğun ateşi düşse de genel durumu iyi değilse, kusma, karın ağrısı ile belirgin baş ağrısı görülüyorsa doktora başvurulmalıdır.
7. Boğaz ağrısı ve ses kısıklığı da varsa bu neye işarettir?
Boğaz ağrısı, ses kısıklığı ile beraber ise üst solunum yolu enfeksiyonu ile karşı karşıyayız demektir. Bundan sonraki adımda boğuk öksürük, ateş, özellikle nefes almada zorluk ve olağandışı bir ses gelişiyorsa, akut larenjit, krup hatta daha ağır tablolarda akut epiglotit mevcut olabilir.
8. Boğaz ağrısı tedavi edildikten sonra tekrarladığında hangi önlemler alınmalıdır?
Tedavi edildikten sonra tekrarlayan boğaz ağrılarında yaş ve hastalığa eşlik eden diğer durumlara bakılmalıdır. Bir kış mevsiminde 7-8 kere üst solunum yolu enfeksiyonu geçirilmesi özellikle yuva ve okul çağı çocuklarında normaldir. Tekrarlayan boğaz ağrısı, farklı bir soğuk algınlığı virüsü ile oluyorsa ve çocuk sağlıklı ise, zamanla bu durum düzelir. Ancak birtakım rahatsızlıkları olan çocuklarda dikkat edilmesi gerekiyor. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
– Alerjik çocuklar
– Anemik olan ve iyi beslenmeyenler
– Beta enfeksiyonlarının yeterli tedavi edilememesi
– Yetersiz, eksik veya tam tersi gereksiz antibiyotik kullanılan durumlar
– Sinüzit, geniz eti büyüklüğü
– Ağız solunumu yapma, ağız hijyeninin iyi olmaması.
– Reflü, bağışık sistemin yetersiz çalışması gibi pek çok durumda boğaz ağrısı tedavi sonrası tekrarlayacağından bunların doktor tarafından ayırıcı tanısının yapılması ve buna göre önlem alınması gerekir.
Çocukların yatmalarına 1,5 -2 saat kala su hariç herhangi bir gıda almamaları, diş fırçalamaya özen gösterilmesi, sağlık kontrollerinin ve aşılarının yapılması, iyi ve dengeli beslenme ve egzersiz alışkanlığının kazandırılması, uykunun düzenli olması ve çocukların bulunduğu ortamda sigara içilmemesi gibi önlemler de unutulmamalıdır.


Çocukların hastalığı daha kolay atlatılması için öneriler
• Gereksiz ilaç vermeyin.
• Bol bol sıvı desteği yapın.
• Taze meyve ve meyve suyu içirin.
• Yatak istirahatı yapmasını sağlayın.
• Eğer alerjisi yoksa ve doktor da öneriyorsa bitki çayları ve bal içirmeye çalışın.

MARIAH CAREY DİYETİ

32 KİLOYU NASIL VERDİ?

Sıkı bir diyete giren Mariah Carey  kilolarını spor yaparak vermiş. Kondisyon ağırlıklı sporlarla fazla kilolarını veren şarkıcı genç ve diri bir görünüme kavuştu.

İŞTE MARIAH CAREY’İN GÜNLÜK DİYET LİSTESİ

KAHVALTI: 2 yumurta, meyve, bir parça ekmek.

ÖĞLEN YEMEĞİ: Protein ağırlıklı; balık, tavuk ya da et. Protein kasların diri kalması ve sadece yağların erimesi için önemli bir nokta.

AKŞAM YEMEĞİ: Protein ve sebze. Balık ve ıspanak idealdir. Birazcık zeytin yağı ya da tereyağı bu yemeklerin pişirilmesi için kullanılabilir.

ATIŞTIRMA: Elma suyu ve çiğ sebze.

Mariah Carey 32 kiloyu sadece 3 ayda verdi.

YILBAŞI SONRASI KABUSA DÖNMESİN

Yılbaşı akşamı hepimiz için kutlamalar, eğlence, bol yemek ve içecek anlamına gelir. Ertesi gün, yeni yılın ilk sabahı ise çoğumuz için geçirilen güzel akşamın etkilerinden kurtulma çabaları ile geçer. Yediğimiz yemeklerin ağırlığı, alınan alkolün etkisi ile günümüz bir kabusa dönüşebilir. KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Seda Bahtiyar Tatay, yeni yılın ilk sabahını ve takip eden günleri daha rahat geçirmek isteyenler için pratik öneriler sunuyor.
Yılbaşı akşamı denilince çoğumuzun aklına ailenin bir araya gelip bir masa çevresinde yediği muhteşem yemekler ve güzel içecekler geliyor. Herhalde o akşamlar da oturulan o muhteşem masalarda eksik olmasını istediğimiz tek şey lezzet. Böyle durumlarda çok azımız diyet, porsiyon kontrolü veya az yemeği düşünebiliyor. Birçoğumuz için böyle bir geceden sonra nasıl toparlayabilirim veya diyetime nasıl dönebilirim sorusu yılbaşı akşamında nasıl kendimi kontrol edebilirim sorusunun önüne geçiyor.

İşte yılbaşı akşamı sonrasında hızla toparlanmanızı sağlayacak öneriler:

 

Sabah güne ılık bir duşla başlayın
Ilık birkaç damla limonlu büyük bir bardak su için
Yılbaşı sonrasında 3 – 4 gün sabah kahvaltısı hariç diğer öğünleri yiyebildiğiniz kadar hafif ve çorba tarzı sulu yemeklerle geçirin
Ertesi birkaç gün hafif, yavaş ama uzun yürüyüşler yapın
Bol ılık su ve kafeinsiz bitki çayları tüketin
Ara öğünlerde meyve ve tuzsuz badem türü kuruyemişleri tercih edin
Çok tuzlu, yağlı ve kırmızı et yoğunluğu içeren gıdalardan uzak durun
Karbonhidrat özellikle basit karbonhidratlara (pirinç ve patates gibi) gıdaları sonra ki birkaç gün hiç yememeye veya kısıtlı yemeye özen gösterin
Yılbaşı akşamı çok alkol alındı ise sonrasında birkaç gün alkol almamaya çalışın

BUNLARI YAPMAYIN

Bütün bunların yanında yılbaşı akşamında dikkat edeceğiniz birkaç küçük nokta ile yılbaşı akşamı sonrasını kolaylaştırmak için mümkün.

 

· Alkol oranı çok yüksek olan içkileri veya kokteyller gibi çok şekerli ve şuruplu içkileri tercih etmeyin

· Yemek masasına çok aç oturmayın. Mutlaka gün içinde normal öğünlerinizi yapın

· Yemeği çok hızlı yememeye çalışın. Eğer hızınızı yavaşlatamıyorsanız salata ve çorba ile oyalanmaya çalışın

· Servis tabağınızın boyutunu küçültün

· Çok yağlı salatalar yerine salatanızın sosunu kendiniz koyun

· Kremalı veya çok soslu yiyeceklerin soslarını biraz silerek daha az yemeye ve sebze kısmını daha fazla yemeğe çalışın

· Hindi etinin yağ oranı çok düşük o yüzden hindinin iç pilavı yerine hindinin etini daha fazla yemeği tercih edin

· Tatlılarda meyveli ve sütlü tatlıları tercih edin ve mümkünse tatlınızı paylaşın

· Bol bol dans edin

YILBAŞI GECESİ SAHTE İÇKİYE DİKKAT

GİSDER (Geleneksel Alkollü İçki Üreticileri Derneği), yılbaşı öncesi sahte alkol tüketimi konusunda tüketicileri uyardı.

Yılbaşı akşamı yoğun olarak tüketilen alkollü içkilerde bandrollü orijinal içkilerin tüketilmesi, sahte alkollü içkilerden tüketicilerimizin zarar görmemesi için uyarıda bulunan dernek, alkül satın alırken dikkat edilmesi gerekenleri şöyle özatledi:

Her şeyden önce size satın alırken önerilen fiyat “çok uygun” görünüyorsa mutlaka bir daha düşünün. Fiyatı genel perakende fiyatına göre şüphe doğuracak seviyede ucuz olan ürünler satın alınmamalıdır. Özellikle toplu şekilde içki servis eden işletmeler, yetkili dağıtıcılar dışındaki firmalardan alım yapmamaya özen göstermek zorundadır. Bu konuyu önemle bir kez daha hatırlatma gereğini duyuyoruz.

Perakende satış fiyatı ÖTV+KDV+DAĞITICI+PERAKENDECİ MARJI bedelinin altında ise o üründen şüphe edilmelidir. Derneğimizin ortalama olarak 70 cl’lik ürünler için hesapladığımız asgari ücretler şöyle oluşmaktadır. 70 cl Rakı için 38.5 TL, 70 cl Votka İçin 33,5 TL, 70 cl Viski için 44,5 TL, 70 cl Cin için 33,5 TL. Eğer size önerilen fiyatlar bu rakamların altında ise lütfen size satış yapan firmanın yetkinliğini bir kez daha gözden geçirin. Güvenliğinden emin olamıyorsanız, size önerilen fiyat ne olursa olsun o ürünü satın almayın. Sonuçta hiçbir fiyat sizin ve sevdiklerinizin hayatından daha değerli değildir.

Bandrolü olmayan veya bandrolü kapak açma yerinden yırtık şişeleri satın almayın. Kapağı açılmış görünümlü şişelere her zaman şüphe ile yaklaşın. Arka bölümünde hiçbir şekilde Türkçe etiket bulunmayan şişeleri satın almayın veya tüketmeyin.

KIŞIN ETKİSİNE KARŞI, CİLDİNİZİ NASIL KORUYACAKSINIZ?

Kış mevsiminde soğuğa maruz kalan cildin nem içeriğinin azalması sonucu ciltte kuruluk oluşabiliyor. Bunun nedeni ise soğuk hava şartlarında vücudun ısı kaybını önlemek için damarların çapını daraltması sonucu cilt yüzeyindeki kan dolaşımının azalması.

Kuruluk ciltte kepeklenme, pullanma, kızarıklık, koyulaşma, yanma ve kaşıntı gibi pek çok sorunlar oluşturabiliyor. Kadınlarda yüz ve göz çevresinde oluşan kuruluk tahrişe, özellikle de göz çevresinde koyulaşma ile yaşlı cilt görünümüne sebep olabiliyor. Kuruyan cildin neden olduğu bir başka sorun ise ciltte egzama hastalığını tetikleyebilmesi. Acıbadem Ankara Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Bahar Öznur, kış mevsiminin cilt üzerindeki olumsuz etkilerinden korunarak ışıltılı bir cilde sahip olmanın yollarını anlattı.

 

IŞILTILI BİR CİLT İÇİN 12 PÜF NOKTASI

 

1.Kivi cilde nem veriyor: Özellikle bol meyve ve sebze tüketimi cilt sağlığında son derece önem taşıyor. Örneğin C vitamini serbest radikallerle savaşarak hem cildin gençleşmesine katkı sağlıyor, hem de cilde nem veriyor. Ayrıca kollajen sentezini arttırıyor. Bu yüzden özellikle portakal, mandalina, greyfurt, kivi, brokoli, maydanoz ve kuşburnu gibi C vitamininden zengin besinleri sofranızdan eksik etmeyin. Örneğin 100 gr kivi, 90 mg C vitamini ihtiyacınızı karşılamaya yetecektir.

 

2. Somon balığı derin çizgilerde etkili oluyor: Somon balığı cilt elastikiyetini artırma özelliği bulunan bir tür karotenoid olan astaxanthin içeriyor. Bu içerik ise yüzdeki derin çizgilerin oluşmasını engellemeye yardımcı oluyor. Haftada 2 kez ızgara somon balığı yemek cilt için son derece faydalı. Ayrıca günümüzde en etkili anti-aging yöntemlerden biri olan somon DNA’sının mezoterapi yöntemiyle cilt içine uygulanması, hacminin 10 bin katı suyu tutarak, cildin nem dengesini sağlıyor. Bu sayede yıpranan ve kuruyan cildi onarıyor ve derin kırışıkları önlüyor.

 

3. Ispanak cildin su tutma kapasitesini artırıyor: A vitamini cildin kollajen sentezini arttırıyor, gergin olmasına katkı sağlıyor ve su tutma kapasitesini arttırıyor. Balık yağı, yumurta, süt, karaciğer, tereyağı ve peynir içinde A vitamini bulunan hayvansal kaynaklar. Havuç, ıspanak, lahana, biber, brokoli, koyu yeşil sebzeler, portakal, mandalina, kayısı ile mango gibi meyveler de bolca A vitamini içeriyor. Günlük A vitamini ihtiyacı 700- 900 mikrogramdır. 1 orta boy mango (805 mikrogram), 1/2 kase ıspanak (737 mikrogram), 10 adet kayısı (253 mikrogram), 1 bardak süt (149 mikrogram), 1 kibrit kutusu peynir (84 mikrogram) A vitamini içeriyor. Ayrıca A vitamini içeren kremler cilt soyucu özelliğe sahipler. Bu özellikleriyle yıpranmış üst cildin altından taze bir cildin gelmesini sağlıyorlar. Bunun yanı sıra ciltteki renk artışını azaltıyor ve güneş lekelerinin hafiflemesine destek oluyorlar.

 

4. Fındık ciltteki hasarın önlenmesine yardımcı oluyor: E vitamini antioksidan olması nedeniyle foto-yaşlanma ve UV maruziyeti sonrası ciltteki olası hasarın önlenmesinde fayda sağlıyor. Ayrıca cildin nemlenmesine ve yumuşamasına katkı sağlıyor. E vitaminin günlük ihtiyacı 8-10 mg’dir. Başta tahıllar olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde, zeytinyağı, balık yağı, fındık, ceviz, ton balığı, sardalye, yumurta sarısı, domates ve patateste bol miktarda bulunuyor. Özelikle bir avuç fındık günlük E Vitamini İhtiyacını büyük oranda karşılıyor.

5. 10 bardak su cilt kuruluğunu önlüyor: Cilt kuruluğunu engellemek için dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, bol su tüketmek olmalı. Işıl ışıl bir cilt için gün içinde en az 10 bardak su içmeye özen gösterin

 

6. Sıcak değil, ılık suyla yıkanın: Sıcak suyla sık duş almak, uzun süren ve banyo köpükleriyle yapılan duşlar ciltte kuruluğu artırıyor. Bu nedenle banyo ve duş süresini 10 dakikada tutmaya özen gösterin. Ayrıca sıcak değil, ılık suyla duş almaya da dikkat edin.

 

7. Sabunsuz temizleyicileri tercih edin: Sabunlar cildi kuruttuğu için pH’ı 5.5 olan sabunsuz temizleyiciler veya yağ ile gliserin oranı yüksek sabunlar kullanın.

 

8. Odanın nem miktarına dikkat edin: Yazın soğutulan ve kışın da ısıtılan ofis ortamı kuru havaya maruz kaldığımız ve bundan kaynaklanan problemleri en çok yaşadığımız yerdir. Genel olarak ofis ortamındaki nem oranının yüzde 50 nem civarında olması öneriliyor.

 

9. Cildi nemlendiren ürünler kullanın: Kuru cilt probleminiz varsa cildi yoğun nemlendiren kremler kullanabilirsiniz. Banyo sonunda kullanacağınız vücut yağları, cildinizin nem kaybını engelleyecektir. Bebeklere uygulanan saf zeytinyağı doğal bir ürün olduğu için bu tür ürünleri de rahatlıkla kullanılabilirsiniz. Ayrıca haftalık nem maskeleri de cildinizin nemlenmesinde oldukça fayda sağlıyor.

 

10. Ellere ılık zeytinyağı banyosu yapın: Doğal bir ürün olan zeytinyağı içeriğinde yer alan, E, K vitamini, yağ asitleri ve antioksidanlar sayesinde cilt hasarının önlenmesine yardımcı oluyor. Yoğun onarıcı özelliğinin yanı sıra cilt için yoğun nem sağlamak gibi bir işlevi de var. Çok kuru ve çatlak ellerinize yaklaşık 10 dakika zeytinyağı banyosu yapın.

 

BUNLARI YAPMAYIN

 

11. Kese ve peeling yapmayın: Özellikle soğuk kış aylarında çok sık kese ve peeling uygulamaları sakıncalı. İlerleyen yaş ciltte incelme ve cilt elastikiyetinin azalması gibi bir sorun oluşuyor. Buna bir de kuru ve soğuk hava eklenince ciltte tahriş, kabuklanma ile yaralar gelişebileceği için kış aylarında kese yapılması ve peeling önerilmiyor.

 

12. Alkolden uzak durun: Aşırı alkol tüketimi cildin su kaybetmesi, bunun sonucunda da kuruyup kırışmasına neden oluyor.