5053873217 [email protected]

Sağlıklı Oruç İçin 10 Öneri

İftar yemeklerinde besinleri hızlıca tüketiyor, ana yemeğin ardından genellikle şerbetli tatlılara yöneliyoruz. Hamurlu yemekleri de soframızdan eksik etmiyoruz. Ramazan’da yaptığımız bir başka önemli hata ise yemek sonrasında hareket etmek yerine koltuğa uzanmak oluyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Oya Yönal, uzun süren açlık ve hatalı beslenme alışkanlıkları nedeniyle Ramazan’da mide sorunlarında artış görüldüğüne dikkat çekerek, “Uzun süre aç kaldıktan sonra iftarda fazla miktarda ve hızlı yemek yenmesi nedeniyle midenin boşalma zamanının uzaması ve midenin asit miktarının artması; hazımsızlık, reflü, gastrit ile ülser gibi mide sorunlarını tetiklemektedir” diyor. Mide sağlığı için iftar ile sahur arasında tek öğün yerine az ve sık beslenilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Oya Yönal, “Acılı baharatlı yemekler, asitli içecekler, yağlı yiyecekler, kızartmalar ve hamur işleri gibi sindirimi zor yiyeceklerden uzak durmak da çok önemlidir. İhmal edilmemesi gereken bir başka önemli konu ise iftar ile sahur arasında günlük su ihtiyacını karşılamaktır” diyor. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Oya Yönal, Ramazan’da mide sorunu yaşamamak için dikkat edilmesi gereken kuralları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Çorbadan sonra 15 dakika ara verin

İftarınızı çorba ve salata gibi hafif yemekler ile açmanız, ana yemeğe geçmek için 15 dakika beklemeyi alışkanlık edinmeniz çok önemli. Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Oya Yönal, hazımsızlık, gastrit ve reflü gibi sorunları önlemek için midemizi dinlendirmemiz gerektiğine işaret ederek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Dolayısıyla çorba veya salatadan sonra hemen ana yemeğe geçilmemesi gerekir. Ayrıca iftarda aşırı yağlı, acılı ve kızartılmış besinler yerine; hazmı kolay sebze ve protein ağırlıklı besinler tercih edilmelidir. Aşırı şerbetli, yağlı tatlılardan da kaçınmalı; sütlaç, güllaç ve muhallebi gibi sütlü tatlılar veya meyve tatlıları tüketilmelidir”

Besinleri 3 öğünde tüketin

İftarda boş mideyi birden doldurmak mide rahatsızlıklarına sebep olduğu için iftardan sahura kadar öğün sayısını artırıp, aralıklı beslenmeye özen gösterin. Öğünlerinizi sahurda ve iftarda iki ana öğün ve ara öğün şeklinde düzenleyebilirsiniz. Böylece gün içinde almanız gereken besinleri 3 öğüne bölmüş, dolayısıyla tek bir öğüne yüklememiş olursunuz.

Porsiyonlarınızı küçültün

Uzun süreli açlık nedeniyle yemekleri hızlıca ve bir anda tüketmek midede şişkinlik, reflü şikayetleri ve kilo alımına yol açabiliyor. Prof. Dr. Oya Yönal, bu nedenle az az küçük porsiyonlar şeklinde beslenmeniz gerektiğini belirterek, “Tabağa tüm besinleri doldurmak yerine, her besini tükettikten sonra diğer yemeğe geçmek alışkanlık edinilmelidir” diyor.

Besinleri iyice çiğnemeden yemeyin

Uzun süreli açlık sonrasında mide hareketleri yavaşladığı için besinleri iyice çiğneyerek aralıklı beslenmek midede şişkinlik ve hazımsızlık şikayetlerini azaltıyor.

Bu besinlerden uzak durun!

Reflü sorununuz varsa acılı ve baharatlı yemekler, asitli içecekler, yağlı yiyecekler ile kızartmalar gibi sindirimi zor yiyecekler ve kahve ile sigaradan uzak durmanız gerekiyor. Ayrıca yatar pozisyondayken yiyeceklerin mideden yemek borusuna geri gelmesi kolaylaştığı için yemekten sonra hemen yatmak özellikle reflü şikayetlerini artırıyor. Bu nedenle yemek ile yatma saati arasında 2-3 saat bırakmayı ihmal etmeyin.

Sahurda ağır yemeklerden kaçının

Sahurda ağır yemeklerden kaçınmaya dikkat edin. Süt, yumurta ve peynir gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan mideyi rahatsız etmeyecek bir öğün tercih etmelisiniz.

Bol bol su için

Uzun süreli açlıkta vücutta sıvı kayıpları oluyor ve fazla su tüketilmediğinde kabızlık gelişebiliyor. Ramazan’da günlük ihtiyacınız olan 2-2.5 litre su içmeyi asla ihmal etmeyin.

Yemeklerin pişirme yöntemine dikkat edin

Mide sağlığınızı korumak için önem vermeniz gereken bir başka önemli nokta ise yemeklerin pişirme yöntemine dikkat etmeniz olmalı. Mide sağlığınız için ızgara, haşlama veya fırında yapılan yemekleri tercih etmeli, kavrulmuş ve kızartılmış besinlerden ise kaçınmalısınız.

Bağırsakları harekete geçirin

Uzun süre sıvı alamamak, lifli gıdalarla beslenmemek, fast food türü yiyecekler ile hamur işi besinler tüketmek ve hareketsizlik kabızlık şikayetlerini artırıyor. Çorba ve salata ağırlıklı beslenmek, lifli yiyecekler tüketmek, öğünler arasında hurma, kayısı, erik ve komposto gibi bağırsak hareketlerini hızlandıracak gıdalara yönelmek ise kabızlık şikayetlerinin azalmasını sağlıyor.

İftardan sonra yürüyüş yapın

Sindirime yardımcı olmak için iftardan sonra televizyon veya bilgisayar karşısına geçmek yerine kısa mesafeli yürüyüşler yapmayı alışkanlık edinin.

 

 

Zincir Marketler Bu Ürünleri Satmak Zorunda

Market sayısı 200’den fazla olan zincir marketler talebi karşılayacak kadar glütensiz ürün ve atıştırmalık bulundurma zorunluluğu şartı geldi.

Glütensiz Gıda Ürünü Satış Yükümlülüğü Getirilmesine İlişkin Tebliğ, Resmi Gazete’de yayımlandı.

Gıda perakende sektöründe hızlı tüketim mallarının satışını yapan ve şube sayısı 200’den fazla olan zincir mağazalar, 250 metrekareden fazla satış alanına sahip şubelerinde glütensiz olmak üzere un, tatlı ve tuzlu atıştırmalığı satışa hazır bulundurmakla yükümlü kılındı.

Söz konusu mağazalar, 400 metrekareden fazla satış alanına sahip şubelerinde de glütensiz olmak üzere ekmek, un, makarna, tatlı ve tuzlu atıştırmalığı, süreklilik arz edecek şekilde ve talebi karşılayacak miktarda satışa hazır bulunduracak.

Düzenlemenin bazı hükümleri 1 Haziran’da, bazıları da 1 Eylül 2024’te yürürlüğe girecek.

Covid Aşısı Olmayanlar İçin Sonuç Kötü

İngiltere’nin tüm nüfusunu kapsayan ilk araştırmaya göre, 2022 yazında İngiltere’de 7.000’den fazla kişi Covid-19 nedeniyle hastaneye kaldırıldı veya önerilen sayıda aşı dozu almadıkları için hayatını kaybetti.

Araştırmacılar, “dönüm noktası” niteliğindeki bu çalışmanın, Covid büyük bir sağlık tehdidi oluşturmaya devam ettiği için insanların aşı olmaya devam etmelerinin ne kadar önemli olduğunu gösterdiğini belirttiler.

Birleşik Krallık’taki yetişkin nüfusun yüzde 90’ından fazlası pandeminin ilk aşamalarında aşılandığı kaydedildi.

 

Ancak araştırmacılar, Haziran-Eylül 2022 arasında, pandeminin acil durum aşamasının sona erdiği ilan edildikten sonra, Britanyalıların yaklaşık yüzde 44’ünün eksik aşılandığını söyledi.

HAYATINI KAYBEDENLERİN SAYISI YÜZDE 20 AZALTILABİLİRDİ

Ulusal Sağlık Servisi’nden (NHS) alınan bireysel sağlık verilerinin yanı sıra modelleme yöntemini de kullanan araştırmacılar, herkesin aşılarını yaptırmış olması halinde 7.180 daha az hastaneye yatış ya da ölüm vakası yaşanacağını tahmin ediyor.

Bu da, Britanyalıların tamamen aşılanmış olması halinde, yaz boyunca Covid nedeniyle hastaneye kaldırılan veya hayatını kaybeden 40.000 kişinin yaklaşık yüzde 20’sinin önlenebileceği anlamına gelmektedir.

Araştırmayı yürüten Health Data Research UK’in baş bilim insanı Cathie Sudlow, düzenlediği basın toplantısında sonuçların “tam ve doğru aşılanmanın bireyler ve toplum için iyi olduğunu” açıkça gösterdiğini söyledi.

67 MİLYON KİŞİYİ KAPSAYAN İLK ÇALIŞMA

Lancet dergisinde yayınlanan araştırmada, Birleşik Krallık’ın dört ülkesindeki beş yaş üstü herkesin güvenli ve anonimleştirilmiş sağlık verileri kullanıldı.

Araştırmacılar, Britanya’daki 67 milyon insanın tamamını kapsayan böyle bir çalışmanın ilk kez yapıldığını belirttiler.

Aynı yaklaşımın kanser, diyabet ve kalp hastalıkları gibi diğer sağlık araştırma alanlarında da uygulanması çağrısında bulundular.

Önerilen Covid aşısı doz sayısı zaman içinde değişmiştir ve ülkeler arasında farklılık göstermektedir.

DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ’NDEN YENİ VARYANT UYARISI

Geçtiğimiz hafta Dünya Sağlık Örgütü, 2023’ün Aralık ayında Covid bulaşmasının arttığı konusunda uyarıda bulundu.

JN.1 varyantı şu anda dünya çapında en yaygın olarak rapor edilen varyanttır.

 

 

Yapay Zekadan Covid Teşhisi

Araştırmacılar, COVID-19 enfeksiyonunu yüzde 98’den fazla doğrulukla hızlı bir şekilde tespit etmek için göğüs röntgenlerini otomatik olarak analiz eden, normal röntgenler ile genellikle COVID ile aynı semptomları gösteren pnömonili kişilerin röntgenleri arasında ayrım yapan derin öğrenme tabanlı bir yapay zeka algoritması geliştirdiler.

Özel Evrişimli Sinir Ağı (Custom-CNN) adı verilen derin öğrenme tabanlı algoritmanın PCR testine kıyasla çok daha hızlı ve doğru sonuçlar verdiği ortaya koyuldu.

PCR testi, COVID-19 enfeksiyonunu teşhis etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir. Ancak gerçek zamanlı PCR testinin kullanılmasıyla ilgili sorunlar vardır: maliyetlidir, sonuçlar yavaş olabilir ve yanlış negatifler üretmeye eğilimlidir.

TEŞHİS SÜRECİNİ KOLAYLAŞTIRMAK İÇİN YAPAY ZEKA YARDIMI

Bununla birlikte, enfeksiyon belirtileri için X-ışınlarını titizlikle incelemek zaman alıcıdır ve insan gözüne dayandığı için her zaman doğru olmayabilir. Bu nedenle, Sydney Teknoloji Üniversitesi’ndeki (UTS) araştırmacılar, teşhis sürecini kolaylaştırmak için yapay zekadan yardım aldı.

YÜZDE 98’LİK DOĞRULUK PAYIYLA COVID-19’U TESPİT ETTİ

Scientific Reports dergisinde yayımlanan çalışmada sonuçlar, Özel-CNN modelinin COVID, normal ve pnömoni görüntü örneklerinin sınıflandırılmasında yüzde 98,19’luk bir sınıflandırma doğruluğu elde ettiğini göstermiştir.

ERKEN TEŞHİS BAŞKALARININ ENFEKTE OLMASINI ÖNLER

COVID-19 enfeksiyonunun erken teşhisi, hastaların semptomların başlamasından sonraki beş gün içinde alındığında en iyi sonucu veren antiviraller de dahil olmak üzere doğru tedaviyi almalarını sağlayabilir.

Ayrıca hastaları izole olmaya ve başkalarının enfekte olmasını önlemeye teşvik edebilir.

AYIRT EDİLEBİLMESİ ZOR

Diğer bir karmaşık faktör ise COVID-19 enfeksiyonu semptomlarının ateş, öksürük, nefes almada zorluk, boğaz ağrısı, grip veya zatürre gibi diğer solunum yolu viral enfeksiyonlarından ayırt edilmesinin zor olabilmesidir.

Son yıllarda, makine öğrenimi algoritmaları tıpta popülerlik kazanmış, doktorlara Parkinson hastalığını teşhis etmede, meme kanserini tespit etmede ve inme ve kalp yetmezliğini tahmin etmede yardımcı olmuştur.

Çocuklarda Diş Sıkma Ne Anlama Geliyor ?

ÇOCUK DEYİP GEÇMEYİN, DİŞ SIKMA PROBLEMİNİ ERKENDEN FARK EDİN…

Günlük yaşamlarımızın stresi ve hayatlarımızda meydana gelen kontrol edemediğimiz değişimlerin oluşturduğu endişe ve gerginlik, yetişkinleri etkilediği gibi çocuk yaştaki bireyleri ve genç erişkinleri de etkiliyor. Diş sıkma alışkanlığı olarak bilinen bruksizm; çocuk ve gençler arasında yaygın olarak görülüyor.Çocuk Diş Hekimi Dt. Nurgül Demir  yaşı küçük olan hastalarda farkındalık yaratmak çok daha zor olduğu için asıl ebeveynlere büyük sorumluluk düştüğünü belirtiyor…

Çocuklarınızda sebebini bilmediğiniz veya hastaneye gittiğinizde de sebebini bulamadığınız ağrıların sebebi bruksizm olabiliyor. Diş sıkma ve veya gıcırdatma olarak da bilinen Bruksizm, tedavi edilmediğinde ciddi sorunlara yol açabiliyor. “Bruksizm, hastalarımızın çoğu zaman farkında olmadan, normal fonksiyonlar dışında çalıştırdıkları çene ve çiğneme kaslarının, çene eklemine yaptırdığı kuvvetli hareketler sonucu oluşuyor” açıklamasında bulunan Dt. Nurgül Demir sözlerine şöyle devam etti: “Bruksizm uyku sırasında oluşabileceği gibi, gün içinde de tekrarlayabilir. Bazı hastalarımızda diş sıkmaya diş gıcırdatma da eşlik eder. Aktif spor hayatı, sınav dönemleri, okula uyum problemleri, ev/okul/öğretmen değişikliği, ebeveynler arasındaki sorunlar ve ev ortamındaki huzursuzluk, kardeş varlığını kabullenme süreci, diş çıkarma dönemleri, yaşlarına uygun seçilmeyen bilgisayar oyunları/tv programları, arkadaşlar arasındaki iletişim problemleri, ifadelendirilemeyen öfke gibi etkenler diş sıkma ve gıcırdatma alışkanlığını tetikler.”

Çocuğumun diş sıktığını nasıl anlarım?

Diş sıkmaya eklenen diş gıcırdatması sayesinde ebeveynlerin çocuklarda ortaya çıkacak durumu fark edebileceğini ifade eden Dt. Nurgül Demir “Uyku sırasında diş sıkmaya diş gıcırdatma da eşlik ediyorsa ebeveynler diş yüzeylerinin sürtünme sesi ile problemin farkına varabilir. Diş sıkma alışkanlığı olan hastalarımızda ancak teşhis genellikle kulak ağrısı, baş ağrısı, uyku düzensizlikleri gibi şikayetler oluşmaya başladığında konulur. Henüz şiddetli şikayetleri olmayan bruksizm hastalarımızda ilk teşhis ise, diş muayenesi sırasında konulabilmektedir. Diş yüzeylerinde aşınmalar, çatlaklar, dolgu ve diş yüzeylerinde kırılmalar ile bruksizm tanısı erkenden konularak, ileride oluşabilecek ciddi problemlerin önüne geçilebilir. Hastadan alınan detaylı bir tıbbi hikâye ile etkene ve hastaya yönelik bir takip planlaması yapılarak, ileride oluşacak problemlerin önüne geçilebilir.”


Çocuklarda bruuksizme neden olan etmen ortadan kaldırılmalıdır

Özellikle yetişkinlerde uygulanan diş sıkmasını önleyici bruksizm plağı ile botoks uygulamasının çocuklar için kesinlikle uygun olmadığının altını çizen Nurgül Demir, diğer başlıkları şu şekilde sıraladı;

Bu nedenle, çocuklarda bruksizmin tedavisi, daha çok etkeni ortadan kaldırmaya yönelik olarak yapılmalıdır.
Bruksizm alışkanlığı olan hastalarımızda ebeveynlerin çocuklarını izlemesi çok önemlidir. Gece uyurken duyulan diş gıcırdatma sesi, çocuktaki bruksizm alışkanlığının ebeveynler tarafından fark edilebilecek bir göstergesidir ve geç kalınmadan bir diş hekimine danışılmalıdır.
Erken dönemde bruksizme sebep olan etken ortadan kaldırılmadığı takdirde, baş ağrısı, çene eklemi bölgesinde ağrı, kulak ağrısı, diş yüzeylerinde aşınmalar, çiğneme sırasında hassasiyet gibi şikayetler ve bunlara ek olarak, şiddetli bruksizm alışkanlığı olan hastalarımızda çene eklemlerinde hasar oluşmaya başlayabilir.
Uykuda nefes tutma alışkanlığının çocukluk bruksizmine eşlik edebileceği de bilinmektedir. Dönemsel stres varlığında, gece diş gıcırdatma sesi duyulduğunda çocuğu derin uykudan uyandırmak oluşabilecek şikayetleri ve bruksizm sıklığını azaltabilir; ancak uzun süreli problemlerde, çocuk diş hekiminin yanı sıra bir çocuk psikoloğuna veya psikiyatristine danışmak gerekebilir.

Bilim İnsanları Beyni Vücudun Dışında Yaşattı

ABD’deki UT Southwestern Tıp Merkezi’ndeki araştırmacılar, ketamin ile uyutulan bir domuzun beynine giden kan akışını izole etmeyi başarırken, bilgisayarlı bir algoritma organın ihtiyaç duyduğu gerekli kan basıncını, hacmini, sıcaklığını ve besin maddelerini korudu.

Nörologlardan oluşan ekip, vücudun geri kalanından hiçbir biyolojik girdi almamasına rağmen, beyin aktivitesinin beş saatlik bir süre boyunca minimum düzeyde değişiklik gösterdiğini bildirdi.

Bilim insanlarına göre deneyin başarısı, insan beynini diğer bedensel işlevlerden etkilenmeden incelemenin yeni yollarını açabilirken, teknoloji gelecekte beyin nakli gerçekleştirme potansiyelini de ortaya koydu.

Nöroloji, pediatri ve fizyoloji profesörü olan Juan Pascual, “Bu yeni yöntem, vücuttan bağımsız olarak beyne odaklanan araştırmalara olanak tanıyarak fizyolojik soruları daha önce hiç yapılmamış bir şekilde yanıtlamamızı sağlıyor” dedi.

Ekstrakorporeal pulsatil dolaşım kontrolü (EPCC) olarak adlandırılan ve türünün ilk örneği olan sistem, dış faktörleri dikkate almak zorunda kalmadan kan şekeri yüksekliğinin beyin üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için halihazırda kullanılıyor.

Beynin bu şekilde izole edilmesi, araştırmacıların besin alımının etkisini vücudun doğal savunma mekanizmalarından bağımsız olarak incelemelerine olanak sağladı.

Araştırmacılar, “EPCC altında yöntemlerimizle incelenen serebral aktivitenin korunması, her bir denek çalışması süresince korunmuştur.

Oksijen takviyesi yapıldığında beyin dokusunun aşırı oksijenlenmesi ve kraniyotomi kullanıldığında hafif kafa içi basınç değişiklikleri dışında, bu sistem kafa içi basınç, doku oksijen satürasyonu ve sıcaklık gibi serebral fizyolojik parametrelerin neredeyse doğal seviyeleriyle ilişkilendirilmiştir.” dedi.